" Ya hani geçen gün var ya  Tufan amcanın gelişini kutladığımız gün. İşte Araf aldı beni kimsenin olmadığı bir yere götürdü. Tabi ben ona hesap soruyordum. O da işte beni öptü-" Gamze'yel aynı anda

" Ne!?" diye bağırdık. Göz devirdikten sonra çaresizce

" Ya bir susun da anlatayım. Şimdi bu beni öpünce ona sinirli olduğum için ittim ve ' ne yapıyorsun?' dedim. İşte ' sen kimsin hangi hakla beni öpersin ' falan filan dedim. Bu da    ' Sevgilin hatta kocan olma hakkıyla ' dedi ve her şeyi anlattı." dedi.

İkisi de çok şanslıydı

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

İkisi de çok şanslıydı. En azından kalıcı ve mutlu bir evlilikleri olacaktı. Geçici değildi. Seviliyorlardı. Hem aileleri hem de sevgilileri tarafından...

Kızlara gerçeği söylemeli miydim bilmiyorum. Çünkü sadece kendi içlerindeki sorunları sorunları halletsinler istiyorum. Bir de beni düşünüp üzülmesinler.

Kızların

" Rüzgar sana diyoruz" demesiyle kendime geldim. Yüzüme yalandan bir gülücük ve

" Ya Arel de bana aynısını söyledi. ' Evleneceğiz ' dedi. Sonra dedi ki ' her şey usulünce olacak. Ben teklif edeceğim bizimkisi mutlu bir evlilik olacak ' dedi. Öyle işte" hızlıca konuşup hıçkırmamak için kahvemden koca bir yudum aldım. Tabi ağzımın yanması işten bile değildi. Kahvemi yuttuktan sonra kocaman gülümsedim. Çünkü bunlar hayalden başka bir şey değildi ve ben anlaşılmasını istemiyordum.

Ama kimseyi zorla sevdirtecek değildim ve ya zorla bir şey yaptırtacak. Ailemin beni sevmesi için zaten senelerce uğraştım. Şimdi ise kendimi sevdirme çabalarım son düzlüğü başarısızlıkla bitirmişti. Koştuğum kulvar boşru. Boştu ama bitiş noktası yoktu. Böyle bir hayata bağlıydım ve böyle bir hayata sahiptim.

Gamze'nin konuşmasıyla ona döndüm.

" Emin misin? Ayaz bana ' Arel, Rüzgar'la evlenmek istemiyor, onlarınki gerçek bir evlilik olmayacak, zaten tehlike geçene kadar evli kalacaklar' dedi. Yani sen bize yalan söylemiyorsun değil mi? " diye sorduğunda kalakaldım.

Arel'i zorlu bir evliliğe ittiğimi biliyordum ama bu kadar açıkça söylemesini beklemiyordum. Ayrıca şu an ne diyeceğimi de bilmiyordum. Ben öylece önüme bakarken telefonumun çalmasıyla içimden şükürler ettim. Her kim aradıysa iyi ki aramış.

Arayan kişiye baktığımda Hakan'dı. Hayret o beni arar mıydı? Sevgilisi izin verir miydi? Ne kadar laf etsem de iyi birisiydi kız. Baksanıza Hakan'ı kötü işlerden uzak tutmaya çalışıyor.

Daha fazla düşünmedim ve aramayı cevaplandırdım.

" Efendim, Hakan?" dedim. Karşıdan ağlama sesleri geliyordu. Kaşlarım daha çok çatıldı. Neler oluyor?

" Hakan, ne oluyor? Alo, Hakan!" diye bağırmaya başladım. Arayan Ela'ydı. Hakan'ın sevgilisi.

" Rü-zgar, lüt-fen yardı-m et. Sen-in DÖRTLÜ'nü re-hin a-lmışlar. Ha-Hakan da o-oraya yalnızz git- ti. Koş, yeti-yetiş" diye yalvardı resmen. Demek benim dört korumamı rehin almışlar... Önceden de dediğim gibi. 15 yaşından beri benim korumalarımdı onlar. Onları her kim kaçırmışsa bunu biliyor demektir.

" Ela, Hakan neden beni aramadı?" diye sordum sinirle. O da

" Vermedi işte. Ben de bilmiyorum. Şu an Taksim'e gidiyor. Orada gizli depolar varmış. Deponun adı Seyto Depo. Koş, yetiş, lütfen" dedi. Ağlaması biraz kesilmişti. Cevap vermeden telefonumu kapattım. Ayağa kalkıp arabama doğru yol alırken; Su

" Rüzgar, nereye? Ela neden aradı? Rüzgar!" diye bağırdı. Sordğu soruyu es geçip

" Kızlar evlerdeki güvenliği artırın ve buradan gidin. Çabuk. Sakın soru sormakla zaman kaybettirmeyin bana!" dedim ve hemen arabama bindim. Hemen telefonuma sarıldım ve başka adamlarıma haber verdim. En az elli kişiyle birazdan peşimde olacaklardı.

Ama bir sıkıntı vardı kı arabayı evden çıkarır çıkarmaz iki araba beni takip etmeye başladı. Arabanın hızını artırıp anayola çıktım. Yine peşimdeydiler. Arabalara makas atsam da peşimi bırakmamışlardı. Bir sorun daha vardı ki, yakıtım azalıyordu. Şimdi gidip depoyu doldurtsam yakalanırım. Ne yapacaktım ben şimdi? Hay lanet!

Gaza biraz daha yüklendim ve şansa bakın ki kırmızı ışığa yakalandım. Arabayı hemen durdurup indim ve durmuş olan başka bir arabaya bindim. Arka koltuğa oturmuştum. Şoför koltuğunda bir kadın vardı. Şok olmuş gözlerle bana bakarken direkt söze girdim.

" Kenara geç ve ya arabadan in!"  dedikten sonra dikiz aynasından buraya doğru gelen adamlara baktım. Kadına baktığımda halâ bana bakıyordu. Bu böyle olmayacak dedim ve kadını kenara çekip - onca kum torbası işe yaradı - şoför koltuğuna oturdum ve gaza bastım. Sağdan gelen arabaya basmamak için daha çok yüklendim gaza. Böylece kıl payı da olsa kazadan kurtulduk.

Kadın kendine yeni gelmiş olmalı ki bana saydırmaya başladı

" Hanımefendi ne yaptığınızı zannediyorsunuz? Çabuk durun ve inin arabamdan!" dedi. Dikiz aynasından baktığımda adamları ve arabaları göremedim. Biraz daha hızlandım be şirkete geldim. Arabadan inip galeriye doğru ilerledim. Hız bakımından beni şimdilik idare edecek Bugatti'yi gözüme kestirdim ve adamdan arabanın anahrarını alıp çalıştırdım. Tabiiki adam hemen telefonuna sarılmıştı. Babamın yalak köpeği.

Ela'nın verdiği adrese doğru yaklaşırken hızımı daha daha da artırdım. Sağ şeritten ve sol şeritten gelen dört arabayla ilk başta panik yapsam da benim ayarladığım adamları plakadan tanıyınca rahatladım ve depoya doğru biraz daha yaklaştıktan sonra durdum. Durduğumda diğer adamlar da durular.

Arabadan inip korumalara döndüm.

" Şimdi, iki tanenin gidip etrafı kolaçan edin. Keskin nişancılar kendilerine yer bulsunlar yakalanmadan. Duruma göre baskın yapacağız" dedim ve derin bir nefes verdim. Oyun başlasın!

SEVGİLİ ÖĞRETMENİMWhere stories live. Discover now