Bir süre konuşmadan bakışlarını üzerimde tuttu fakat dayanamayıp gözlerimi ondan çektim. O sırada Nick'in koşarak içeri girmesi odadaki tuhaf havayı bozmuştu. Nick telaşla Alex'in kulağına eğilip bir şey söyledi fakat bilmediğim bir dilde konuşuyordu. Önemli bir şey olduğunu anlamıştım. Bu yüzden merakla Alex'e bakmaya başladım. Ve belki de ilk kez Alex'in yüzünde korku dolu bir ifade gördüm. 

Bu durum ürpermeme neden olurken Alex ayağa fırladı. Fakat onun aksine Teo çok sakindi. Salonun kapısına dayanıp "Sana söylemiştim." diye mırıldandı. Kardeşiyle konuştuğu aşikardı. Alex sinirle odada dolaşırken ayağa kalktım. 

"Biri neler olduğunu açıklayacak mı artık?" Az önceki duygusal halimden sıyrılmam birkaç saniyeden fazla sürmemişti.

Alex sinirli bakışlarını bana çevirsede sesini çıkarmadı. 

"Kızıl Tılsımı getir Nick." 

Bana cevap vermek yerine Nick ile konuşması gözlerimi devirmeme neden olmuştu. Nick, Alex'in emir dolu sesini duyar duymaz odadan çıktı ve birkaç saniye sonra elinde gümüş bir kutuyla geri döndü. "Onu saklayabilecek bir cadı tanıyorum." 

Teo kutuyu işaret ederken konuşmuştu. Aynı zamanda odanın içine doğru birkaç adım atmıştı. Alex sinirle abisine döndü. "Cadılara güvenmemi beklemiyorsun herhalde." diye soludu. Sesindeki öfke hissedilebilir derecedeydi. "Üstelik annem bunun için gelirken."

Alex sinirli halinden bir an bile ödün vermeden konuşmasını sürdürürken ben şaşkınlıkla kavga edişlerini izliyor ve neler olduğunu çözmeye çalışıyordum. Teo yavaş adımlarla Alex'e biraz daha yaklaştı. "Hayır kardeşim." diye mırıldandı havalı bir şekilde. "Annemin vampirler varken cadılardan şüpheleneceğini sanmıyorum."

Alex bir süre düşündükten sonra kutuyu Teo'ya fırlattı. "Eğer ortada bir oyun varsa..." dedi Alex sert bir şekilde. "Mutlaka öğrenirim."

Alex konuşmasını bitirir bitirmez meydan okuyan bakışlarını Teo'ya çevirdi. Ona güvenmediğini biliyordum. Ve Alex Laurent hiçbir çaresi kalmayana dek kendine ait bir şeyi başkasına emanet etmezdi. Alex'i daha önce böylesine çaresiz görmemiştim. 

Fakat Alex'in bakışlarına karşılık Teo'nun tek yaptığı hafifçe gülümsemek oldu. Daha sonra kutuyu ceketinin cebine yerleştirerek yavaş adımlarla odadan çıktı. Teo gittikten sonra Alex eski yerine oturdu ve ellerini birleştirerek dizine yaslandı. Az önce meydan okumasına rağmen yüzündeki korku hala fark ediliyordu. Alex'i ilk defa korkarken görüyordum. Alex Laurent'in bile korktuğu biri vardı demek. 

"Annen neden o şeyi istiyor?" diye sordum vereceği tepkiden korkarak. Alex güldü ve yemyeşil gözlerini benimkilerle buluşturdu. "Benden kurtulmak için elbette."

Yanıtı kaşlarımı çatmama neden olmuştu. O sırada Alex'in sesi yeniden odada yankılandı. "Merhaba anne."

 Alex konuşana kadar birinin geldiğinden haberim yoktu. Bakışlarımı çevirince gördüğüm kişiyse gözlerimin büyümesine neden olmuştu.

Kapıdaki kadın Anne'den başkası değildi.

O olduğuna inanmakta zorlansamda uzun gri saçları ve buz mavisi gözleri o olduğunu doğruluyordu. Ağzım şaşkınlıkla açılırken kadın Alex'e yaklaştı. Bir süre etrafı inceledikten sonra "Merhaba,oğlum." diye cevap verdi. Onunla yüzyıllar sonra karşılaşmak içimde tarifi olmayan duygular açığa çıkarmıştı. Beynim birlikte geçirdiğimiz zamanları birer birer yerlerinden çıkarıp gözlerimin önüne seriyordu. Beş yüzyıl önceki halinden hiçbir şey kaybetmiş değildi. Yalnızca görünüşünün aksine ses tonu sıcaktı. 

İçgüdüWhere stories live. Discover now