Geçmiş Yeniden

143 14 29
                                    

Tap, tap, tap... Tap-tap-tap... Yine sızdıran bir çatı yine aşırı yağan bir yağmur... Ama Minseok buna alışıktı. Peki, bıkmış mıydı bu durumdan? Belki de... Ama onun için en iyisi buydu. Yalnız ve sıkıcı hayatı için en uygun yer bu çatı katıydı. Sızdıran bir çatı tek göz bir oda ufak bir mutfak ve bir bilgisayar onun tüm ihtiyaçlarını karşılamaya yetiyordu –e tabii bir de ufak bir banyo- .

*

"Uyanma vakti~ Uyanma vakti~ Uyanma vakti~" Alarm tekrardan gürültülü ve robotik sesiyle çalıyordu. Minseok göz kapaklarındaki ağırlıktan kurtulmaya çalışırken telefonuna ulaşmaya çalıştı. Yastığın altına gizlediği başını yavaşça çekip çelimsiz bedeniyle birlikte doğruldu. Hala gözlerini açmamıştı. Ayağa kalkıp göbeğini kaşıyarak banyonun yolunu tuttu. Yüzünü her sabah olduğu gibi buz gibi suyun içine soktu ve tekrar kendisiyle yarıştı: Kaç saniye dayanabilecekti suyun altında? Ve işte yeni bir rekor bir dakika on saniye. Onurlanmış bir vaziyette banyosundan çıkarken suratına çarpık gülüşünü yerleştirmişti yine.

Mutfağına yönelip buzdolabına uzandı. Kapağı açtığında yüzündeki gülümseme yok olmuş yerine kaşları çatık ve düşünceli surat ifadesi geçmişti. Omuzlarını düşürüp dolabın kapağını kapattı. Bu durumda yapacağı tek şey alışverişe çıkmaktı ki Minseok bundan nefret ederdi. Şu mahallenin marketine gidip ailenizin tanıdıklarını görmek ve mecburen selam vermek ya da onlar seni fark etmeden başka reyona girmek veyahut selam vermemek için arkanı dönüp hiç işin olmayan şeylerle ilgileniyormuşsun gibi yapmak... Minseok için dayanılmaz derecede sıkıcı, yorucu ve saçmaydı ama elden ne gelirdi ki, mecburdu.

Üzerine hep giymekten yıpranmış olan pantolonunu geçirip eline ilk geçen bol üstünü de giydikten sonra evden çıktı. Apartmandan çıktığı anda şapkasını kafasına geçirip başını öne eğdi. Sabahın bu saatinde kimseyle karşılaşmamayı umuyordu sadece. Marketin kapısına gelince önce camdan içeriyi süzdü. Kimsenin olmadığını görünce rahatlıkla kapıyı açtı ve bir market arabası alıp gezinmeye başladı.

İstediği her bir ürünü özenle arabaya yerleştirdi. Her bir reyonda rahatlıkla bakındı. Bu sefer rahattı kimseden kaçmasına gerek yoktu. Ta ki tanıdık bir yüzün market kapısından girdiğini görene kadar.

"Burada işi ne ki?" diye düşündü Minseok. Ardından varlığını belli ettirmemeye çalışarak alacağı son birkaç şeyin olduğu reyonlara yöneldi. Son ihtiyaçlarını da aldıktan sonra kasaya varmıştı. Tedirgin bir şekilde ağzına kadar doldurduğu arabayı hızla boşalttı aynı hızda da kasadan geçenleri poşetliyordu. Her an o tanıdık yüzün gelip sıraya gireceğinden endişeleniyordu. Son poşeti de doldurduktan sonra Minseok kartını kasiyere uzattı, şifresini girdi. Kartını geri alıp kaldıracağı sırada onun da aldıklarını kasiyere uzattığını gördü. İki parça şey için bu kadar zaman harcaması Minseok'un tuhafına gitmişti. Minseok dalıp gittiğini fark ettiğinde hemen kendini uyandırdı ve kartını hızla arka cebine koyup poşetlerini almaya çalıştı.

"Neden bu kadar çok şeyi bir seferde aldım ki lanet olsun!" Kasanın diğer ucundaki çocuk ona bakarken belli belirsiz bir şekilde "Yardım ister misin?" diye sordu. Minseok onun sesini duyduğunda daha da panikleyerek tüm poşetleri aldı ve bir anda koşarak –pekala koşamayarak- markettin kapısına ulaştı ama elleri öyle doluydu ki kapıyı açamadı.

"Müsadenle." Minseok'un şu tanıdık yüzü onun yardımına yetişmişti yine. Gülümseyerek kapıyı açtı ve Minseok'un çıkmasını bekledi. Minseok kapıdan çıkarken "Lanet olsun hala o gülüşe sahip..." diye içinden geçirdi. Göz teması kurmamaya özen göstererek "Teşekkür ederim-". Bir anlığına nefes alıp devam etti: "Han"

Geçmiş YenidenWhere stories live. Discover now