iki

4.2K 811 422
                                    

Min Yoongi'ye aşkı tanımlamasını söyleseniz, hüzün derdi yalnızca; Park Jimin'in saçlarını dokunulmaz yapan hüznü, dokunmaya kıyamadan severdi de asla pişman olmaz, bunun için sitem ederdi kendine.

Hüzünlü bir adam değildi belki lakin konu Park Jimin olunca kendisini dahi tanıyamazdı, sırf Park Jimin'in saçlarına yakışabilsin diye hüzün koksun isterdi parmakları. İstediği şey sigarada saklı sanardı Min Yoongi, parmakları arasında yer ederdi bir dal; fakat küllerini Park Jimin'in saçlarına işlemekten ölesiye korktuğundan, sigaralar asla yanmadan kalırdı.

Mektup dağıtmaktan eskimiş kağıt kokan parmaklarını saçlarından geçirdiği bir gün, hüznün aslında parmaklarına bu denli yakın olabileceğini fark ettiği ilk gündü; bir insana kelimelerden başka, özellikle mürekkebine, aşık bir insanın hisleri damlamış kelimelerden başka ne hüzün getirebilirdi ki? Min Yoongi, kanayan dizi üzerinde ayağa kalkıp koşan bir çocuğun heyecanını kalbinde taşıyarak evine döndü o gün; kanayan dizini sarmak için yalnızca bir pul yetiyordu ve Min Yoongi, küçüklüğünden beri özenle biriktirdiği pul koleksiyonunu Park Jimin uğruna gözden çıkarmaktan, asla pişman olmadı.

Bu öylesine bir şeydi, kelimeler öylesine su gibi akıp gidiyordu ki Min Yoongi yazdıkça katlandığını hissediyordu duygularının; katlandıkça da küçücük kalıyordu kalbi duyguları yanında, taşıyamıyordu. Taşıyamıyordı lakin daha da önemlisi, taşıramıyordu; kelimeler yetersiz kalıyordu bazen, bazense yalnızca bir pul yetiyordu bütün duygularını sırtlanmaya.

Ve işte Min Yoongi, parmaklarına ilk defa böyle bulaştırdı hüznü; şimdi Park Jimin'in saçlarına layık görüyordu parmaklarını lakin Park Jimin, O'nu göremiyordu. Çok acıdı Min Yoongi, acısı arttıkça Park Jimin'e daha kuvvetli bağlandığını, çok sonradan fark etti.

O gün Park Jimin'in mektubunu özel olarak, iş çıkışı vermeyi istemişti Min Yoongi; özenle yaptığı saçları ve temiz kıyafetleriyle pek bir şık duruyordu. Kendisini her daim postacı kıyafetleri içinde gören, saçlarını taktığı şapka yüzünden belki de güzelce izleyememiş olan Park Jimin'de bir etki bırakmaktı isteği; Park Jimin'in kendisini etkilediği kadar etkilemek istiyordu ve belki de böylece, az da olsa bir umudu bahşedebilirdi kalbinde, bu bile yeterdi kendisi için.

İkindi vakti esen meltem tenini okşarken, kaç dakikasını Park Jimin'in kapısının önünde, soluksuz harcadığını bilmiyordu Min Yoongi; düşüncelerinde ne zaman Park Jimin'den izler bulsa onları sevmekten zamanı kaçırır, fark etmezdi. Yavaşça soluklandı, ardından parmağını zile bastırdı; tiz ses evde yankılandıkça artan heyecanını ise bir türlü açıklayamadı kendisine.

"Geliyorum!" diye bir sesleniş yükseldi kapının ardından; tanıdık heyecanlı sesi duymasıyla bir gülümseme yayıldı Min Yoongi'nin dudaklarına. Ne de özlemişti, yalnızca iki günlük bir haftasonu nasıl da koca bir özlem bırakmıştı kalbine bir türlü kavrayamadı Min Yoongi; fakat biliyordu, Park Jimin kendisine bakıyorken, kendisine gülümsüyorken, kendisiyle konuşuyorken dahi özlüyordu Park Jimin'i zira özlemini asıl dindireceği yerde, Park Jimin'in kalbinde değildi henüz. Özlemine karışan hüzün pek bir üzüntü getirdi kendisine, o saniye belki de Park Jimin O'na gelmeden gitmeyi düşündü, fakat Park Jimin uğruna harcadığı dakikalar dolanmışken ayağına, gidemedi.

Hafif buğulanan bakışları yerde dolaşırken, kapının açıldığını anca kendisine seslenildiği vakit fark edebildi; kirpikleri sanki kendisine yardımcı olmak istercesine gözyaşlarını geri itelerken kaldırdı başını, ve iki gündür sırtlandığı koca özlemin yalnızca sıcak bir gülümsemeyle nasıl da yığılışına şahit oldu Min Yoongi. Park Jimin güzel gülümsüyordu; çok güzel gülümsüyordu ve bu gülümsemenin yalnızca kendisi için olmadığını bilmek, Min Yoongi'yi yıkan şeylerden yalnızca biriydi.

"Yoongi hyung," dedi Park Jimin hayranlıkla, gülümsemesi dudaklarında asılı bir ayrıntı olarak kalmıştı. "Çok şık olmuşsun bugün."

Min Yoongi, Park Jimin'in gözlerine bakmamaya çalışıp, içlerinde kendisinin bıraktığını sandığı parıltıları görmemek ve boşuna umutlanmamak adına kaçırdı bakışlarını; zira Park Jimin ne de güzel bakmıştı kendisine, sanki özlüyor gibi, sanki seviyor gibi. O bakışlara inansa suçlayabileceği tek kişi olurdu Park Jimin; senin yüzünden derdi kendisine, bana bu denli güzel bakarsan, tabi düşerim sana. Senin yüzünden.

"Teşekkür ederim," diye mırıldandı; bastırmaya çalıştığı heyecanının hafif esintileri işlemiş olsa da sesine, Park Jimin'in bunu fark ettiğini sanmıyordu. "Mektubunu çantama koymaya unutmuşum bugün, sabah getiremedim," diye bir yalan söyledi fakat hiç mi hiç vicdan azabı duymadı bundan; Park Jimin'i bir saniye görmek adına nice saniyelerini yalanlarla doldurabilirdi belki de. O'na söylediği ilk yalan değildi zira bu, son da olmayacağını biliyordu.

"Sorun değil," dedi Park Jimin kıkırdarken, ardından başını tahta kapıya yaslayıp kendisini kirpikleri ardından izlemeye başlamışken devam etti konuşmasına. "Saat kaç olursa olsun getirebilirsin, ama sen getir, olur mu? Seni görmek için bir bahanem oluyor böylece."

Ve böylece Min Yoongi, ilk defa soluklarının kendisine ağır gelen bir düşünceyle kesildiğini hissetti; acaba? diye soruyordu kendisine. Acaba benim gözlerimdekiler mi yansıyor gözlerine, benim kalbimdekiler mi dokunuyor kalbine? Ve yerde gezinen bakışları, başını kapıya yaslamış ve yüzünde güzel, hafif duyguları en güzel şekilde işlemiş bir gülümsemeyle kendisini izleyen Park Jimin'i buldu; korkmasaydı belki de, gözyaşlarını tutan kirpikleri çözülecekti, korkmasaydı belki, kollarını yalnızca Park Jimin'in beline bağlayıp, boynunu ev belleyecekti kendisine.

Fakat korktu, gördüklerinin yalnızca kendisinin uydurduğu bir hayal ürünü olduğundan, Park Jimin'in kendisine asla o gözle bakmayacağından korktu; cesaret isteyen şeyler ise hiç yapılamamamış olarak kaldı o gün.

Titreyen parmakları ceketinin iç cebine yerleştirdiği siyah zarfa uzanırken, dudaklarına anlamını yalnızca kendisinin bildiği bir gülümseme yayıldı, mektubu Park Jimin'e uzatırken konuştu. "Bu mektubu yazan kişi de, belki de en çok seni görmek istiyordur, fakat çok uzaktır sana."

"Mesafeleri aşacağına eminim, o güne kadar bekleyeceğim," diye cevap verdi Park Jimin mektubu alırken, yalnızca bir anlık temasla eli Min Yoongi'nin parmaklarını okşadı, O'na bakışlarıyla anlatamadığı şeyleri anlatmayı denedi. "Belki de çoktan aşmıştır," diye fısıldasa da, Min Yoongi duyamamıştı kendisini.

"Kendine iyi bak," diye mırıldandı Min Yoongi, ve hızla ayrıldı Park Jimin'in kapısının önünden. Bir süre ardından bakakalan Park Jimin, çok istediği oyuncağa sahip olmuş bir çocuk gibi heyecanla kapadı kapısını ve hızla odasına döndü.

Üzerine kocaman Min Yoongi'nin Sahiplenilmiş Pulları yazılı pul koleksiyonunu çıkardı; siyah zarfın üzerindeki yeni pulu son sayfaya yerleştirirken, dudaklarına anlamını yalnızca kendisinin bildiği bir gülümseme hâkimdi.

park jimin'in kayıp pulları, yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin