bir

10.6K 1K 487
                                    

bu mevsim bitmeye yakın bir uğurlama hediyesi olsun, bu sefer pek bir yordu bizi sonbahar. hepinizden özür diliyorum, umuyorum ki bir daha bizi yalnız bırakmaz bu hikaye. çok söylediğim için anlamını yitirdi belki ama bu sefer gerçekten en kısa zamanda buluşalım, sonbahar'ı bir kez daha uğurlayalım. bu o'na ilk ama son olmayan hediyemiz. sizi seviyorum.

sonbahar'dan küçük bir not

...

Çantasındaki son mektubu da teslim ettikten sonra, yüzüne kapanan kapıya doğru derince fakat rahatlamış bir nefes verdi genç adam; dudaklarında heyecanını parlakça yansıtan bir gülümseme, kirpiklerinde ise, günün yorgunluğu sallanıyordu.

Gazete ve mektup dağıtmaktan kararmış parmaklarını, parmaklarından daha da kara olan saçlarına daldırdı; biliyordu saçlarının parmaklarını temizleyeceğini zira tek sırdaşıydı saçları, nice yogunlukları ve anlatamadıkları asılıydı saçlarında. Kesmeye kıyamaz, kirpiklerine karışana değin uzatırdı; fakat o gün geldiğinde, hıçkırıkları gözyaşlarını titretirken keserdi saçlarını, canı yanardı.

Böyleydi işte Min Yoongi, umutla hâlâ saçlarını okşayacak birilerini beklerdi hayatında; anlatamadıklarını dinlesin, yorgunluklarını dinlendirsin istiyordu zira ağırdı bunun yükü, geceler uykusunu çalar fakat bir türlü hafif hissettiremezdi kendisine.

Şimdi ise heyecanlıydı, çünkü bir haftadır uğrayamadığı yokuş başındaki o eve iletmesi gereken bir mektubu vardı ve ileteceği eller, ne de güzel okşardı saçlarını, hayal etti Min Yoongi, dokunuşların eksikliği titretti kirpiklerini. Başını iki yana sallayarak geldi kendine, eğer biraz daha oyalanırsa kendisini bekleyen genci evde bulamayabilirdi ve bu, bütün gün boyunca boşuna yorulduğu anlamına gelirdi.

Hızla evin bahçesinden geçtikten sonra, bahçenin çitine yasladığı seleli sarı bisikletine atladı, her tarafı yamalı yandan asmalı çantasını da seleye koydu. İleteceği mektup çok daha özeldi, siyah bir zarftaydı ve üzerinde bir pul bile vardı; fakat gönderenin ismi yazmıyordu, yalnızca iletilen kişinin ismi yazılıydı, Park Jimin.

Bu dolayla, düzenli olarak siyah pullu zarfta mektup alan ve parmaklarının en çok saçlarına yakıştığı çocuğu görme bahanesi oluyordu Min Yoongi'nin; siyah zarflı mektup ceketinin iç cebinde, Park Jimin'in her gülümsemesiyle kendinde bıraktığı hisler de kalbinde güvendeydi. Ve Min Yoongi, o hisleri tekrar ve tekrardan tazelemek adına, bisikletini yokuş yukarı sürmeye başladı.

Fazla yorucu bir tırmanışın ardından, derin bir soluk alarak durdurdu bisikletini Min Yoongi; bu tepeye çıkmak her seferinde yorsa da kendisini, bunu hiç mi hiç dert etmemişti kendisine. Yokuşun tepesinde fazla ev olmadığından, genelde pek fazla ziyaretçileri olmazdı burada kalan kişilerin; Min Yoongi burada yaşayan birkaç insan tarafından garipsenmeyecek bir misafir olmuştu artık ve bu, kendisinin oldukça hoşuna gidiyordu.

Bisikletini kaldırıma bıraktıktan sonra, evin lacivert kapısı önünde durdu; tıklatmadan önce elini kalbinin üzerine koydu biraz da olsa yavaşlatmak adına fakat nafileydi, elinin altında hissettiği zarf da tir tir titriyordu parmakları ile birlikte. Bunun da bir sonuç getirmeyeceğini anlayan Min Yoongi, hüsranla elini kalbinin üzerinden çekti ve üç kez tıklattı kapıyı daha fazla düşünmeden; zira düşünürse asla heyecanını yenemeyecekti.

Birkaç saniyelik beklemenin ardından açılmayan kapı, dudaklarını tereddütle dişlemesine sebep oldu; Park Jimin asla geciktirmezdi kapıları zira kendisinin söylediğine göre Min Yoongi, O'nun en özel arkadaşıydı. O'nun gözünde bir arkadaştan fazlası olamamak Min Yoongi'nin canını çok yakıyordu, öyle ki saçlarını kesmeye kalkışsa, hissetmezdi anlatamadıklarının acısını. Ne de mühim bir durumdu bu, Min Yoongi aşık olmuştu lakin bu sefer saçları bile, ortak olamıyordu acısına.

Bir kez daha denemek adına elini kaldırdığı sırada, kapı yavaş bir şekilde aralandı ve henüz yeni uyanmış bir izlenim sergileyen Park Jimin, sığındığı kapı ardından uzattı başını kendisine doğru. Altın sarısı saçları darmadağınık bir şekilde uykulu gözlerine dökülürken, yanaklarında doğal olarak yer edinmiş hafif pembelikler daha da bir belirginleşmişti; böyle bir görüntüye kendini hazırlamamış olan Min Yoongi, o saniye pek bir yenilmiş hissetti kendini.

Park Jimin, kendisine kesinlikle acımıyordu ve bundan haberi dahi olmaması, canını çok yaktı Min Yoongi'nin; Park Jimin'in habersiz güzelliği canını çok yaktı, saçları ağladı kendisi yerine.

"Ah, Yoongi hyung," diye mırıldandı uykunun boğuklaştırdığı bir sesle, beklediği kişiyi görmek Park Jimin'i pek bir mutlu etmiş olsa gerek, yarı kapalı gözleri genişçe gülümsemesiyle yok olmuştu dudak kenarlarında, Min Yoongi'yi kendisine hasret düşürdüğünü göremedi bu yüzden. "Üzgünüm, uyuyakalmışım bugün. Neredeyse bir haftadır uğramıyordun, bir mektup mu geldi?"

Min Yoongi, düştüğü boşluktan yere çakılırcasına kendine geldi, bakışları Park Jimin'in dudaklarından ayakkabılarına düşünce kendini toparlamaya çalışarak mırıldandı. "Şey... evet, bir mektup getirdim sana Jimin-ah, siyah zarflı olandan."

Park Jimin'in yüzünde, bu sefer daha heyecanlı bir gülümseme belirirken saklandığı kapı arkasından çıktı ve kapıyı sonuna dek açtı, üzerindeki ayıcıklı pijamalarla pek bir tapılası şirinlikteydi, bunun da farkında değildi belli ki. "Öyle mi?" diye sordu heyecanla, bu mektupları böylesine hevesle beklediğini görmek, Min Yoongi'nin burukça gülümsemesine sebep olmuştu.

Başını salladı Min Yoongi, ceketinin iç cebine sakladığı siyah zarflı mektubu çıkarıp uzattı Park Jimin'e; bakışları Park Jimin'in küçük parmaklarına düştü, aldığı derin nefes kalbinin acısı oldu. "Bir haftadır gelmiyorlardı," dedi bir konuşma başlatmak adına, zira Park Jimin'den gitmeyi hiç istememişti o an. "Seni mutlu ettiğini görmek güzel."

"Evet," dedi Park Jimin, bakışlarını siyah zarfta gezdirirken. "Bu mektupları her kim gönderiyorsa beni mutlu ediyor, üzerindeki pulları topluyorum küçük bir defterde."

Bunu duymak, sebepsizce mutlu etmişti Min Yoongi'yi, bir gülümseme bahşettikten sonra bir şeyler söyleyebilmek adına araladı dudaklarını; hiçbir şey dökülmedi dudaklarından, sessizliği bir geri dönüş olarak kabul etmek zorunda kaldı Min Yoongi. "O zaman, sonra görüşürüz Jimin-ah. Kendine dikkat et lütfen."

Park Jimin'in cevabını beklemeden arkasını dönmüş, kısa merdivenleri inecek iken kendisine seslenilmesiyle durdu, Park Jimin kapının dışına çıkmış, ellerini önünde kavuşturmuş bir şekilde bakıyordu kendisine. "Biliyorum hyung defalarca sordum fakat, bir dahaki sefere bu mektupları veren kişiye gülümser misin? Kim olduğunu sormayacağım artık, biliyorum sen de söylemeyeceksin, fakat O'nu tekrar gördüğünde, beni mutlu ettiğini bilsin lütfen."

Başını salladı Min Yoongi, Park Jimin gidişinin ardından el sallarken seleli bisikletine atladı kendisi de. Derince bir iç çekti kapanan kapının ardından, saçları karışıyordu kirpiklerine, ıslanan kirpikleri saçlarını da ıslatmaya başlamıştı. Anlatamadıkları, gözyaşlarına sığınmaya başladı bir bir.

Yokuş aşağı sürmeden önce Park Jimin'in ricasını yerine getirdi; kendi kendine gülümsedi, Park Jimin'i mutlu ettiğini ise, zaten biliyordu.

park jimin'in kayıp pulları, yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin