Çağlar Komutan'ıma döndüğümde ifadesiz bir şekilde düşüncelere dalmıştı. Efecan'ın o aptal cümleleri biraz olsun onu düşünmeye itmişti belki de. Hatta bu fikre ılımlı bakmaya başlamıştı; fakat bu budalalar anlamıyordu, Zühre bizimle ne yapacaktı ki en fazla? Onu time almaya gerek yoktu. Onu istesek de time alamazdık ki zaten. Burası yolgeçen hanı mıydı?

"Suç profilcisi olsun diyorsun yani..." diye mırıldandığında Efecan aptal aptal kafa salladı. Bir de onaylıyordu! Hiçbiri düşünmüyordu, Zühre sıradan bir sivilken kara kuvvetlerinde ne yapacaktı?

Efecan bilmiş bilmiş gözlüğü düzeltip, "Evet komutanım, önerim bu yönde. Araştırmalarımızda bize yardımcı olabileceğini düşünüyorum," dediğinde Çağlar Komutan'ım derin bir nefes alıp, "Rahatta dinleyin. Oturun," dedi.

Hepimiz ortak alandaki geniş koltuklara ayrı ayrı oturduğumuzda Çağlar Komutan'ım berjere oturdu.

"Şu anki durumumuz ortada. Araştırmalar durağanlaştı ve gizlilik bizim en önemli ilkemiz. Efecan sen bir sözleşme ayarla. Bu kadından Yağmur'u almayacağız. Sanat dahi yaşadığını bilmeyecek bir süre. Önce durup izleyeceğiz birkaç gün. Yağmur kendini topladığında durumu izah edeceğiz. Bu kızın yaşıyor olması bizim en büyük gafletimiz, demek ki dışarıda bir yerde bu kızı bizden sakınanlar ve bizim aklımızla dalga geçenler var. Talebinizi kabul ediyorum ancak sizin talebinizi Zühre'nin de kabul etmesi gerek, Parla onu buraya çağır," dedi Çağlar Komutan'ım.

Sabır dilenerek elimle yüzümü kapatıp şakaklarımı ovalarken kapı açıldı ve içeriye Zühre geldi. Arkama dönüp ona baktığımda çekimser bir ifadeyle bize yaklaşıyordu. Geldi geldi geldi ve en sonunda hemen tepemde durup dikilmeye başladı. Bakışlarımı ondan ayırmadan yüzüne baktığımda yanakları sıcaktan olsa gerek pembeleşmişti. Bir kere daha düşündüm ancak bu kız burada olmazdı. Başına bizimleyken bir şeyler gelme olasılığı çok yüksekti ve buna göz yummak istemiyordum.

"Zühre Hilal Altındağ mı?" dedi Çağlar Komutan'ım. Zühre başımda dikilmeye devam etti.

"Evet. Doğru. Siz?" dedi soğukkanlı bir sesle. Çağlar Komutan'ım yanımdaki boşluğu gösterdi eliyle.

"Çağlar ben. Yarbay Çağlar Tuğra. Mesleğiniz muhabirlik öyle mi?" Zühre adama değişik değişik bakarken yavaşça yanıma oturdu ve çantasını kucağına aldı. Sonra dönüp bir kere bana bakıp tekrar yüzünü Çağlar Komutan'a çevirdi. Diken üzerinde oturur gibiydi ama yüzü asıktı.

"Evet ama ben daha çok gazeteci demeyi doğru buluyorum. Altınözü Medya Grubu'nda çalışıyorum metin yazarı olarak ve siz bana küfür eder gibi muhabir diyorsunuz," dedi ve dudaklarını yaladı. "Ben yazar veya gazeteci demenizi tercih ederim. Buraya haber yapmaya gelmedim, buraya size bilgi vermeye, size yardımcı olmaya geldim," diyerek cümlelerine son verdiğinde başımı iki yana sallayarak önüme döndüm.

Çağlar Komutan o asık suratından asla ödün vermeyerek dik dik Zühre'ye baktı baktı ve en sonunda konuştu.

"Hiç güven vermiyorsunuz..." dediğinde bu Zühre'yi daha çok sinirlendirmişti. Bu kadın baştan aşağıya erkek düşmanı bir feministti. Acaba babasıyla evde ne yapıyordu?

"Size güven verip vermemek umurumda değil desem?" dedi arkasına rahatlıkla yaslanırken. Sinirlendiğini nedense hissedebiliyordum.

Çağlar Komutan'ım sessiz kalırken ben eğilip baktım yüzüne ve nedense cevap veren ben oldum.

"Burası bir askeriye, bir birim Zühre. Güven vermek zorundasın. Yağmur'un sende olduğuna nasıl ikna olalım mesela?" dedim. Zühre en aptal en aşağılayıcı bakışlarını bana gönderip telefonunu çıkardı ve fotoğraf gösterdi bir tane. Telefonunu ona temas etmeden elime aldım nazikçe ve fotoğrafı büyütüp resme dikkatli bir şekilde baktım. Birebir uyum sağlıyordu vesikalık fotoğrafla. Sonra yanımdaki Şafak'a uzattığımda kafa sallamakla yetindi.

Yavru Vatan Payam: İstiklâl SavaşıWhere stories live. Discover now