3

106 3 0
                                    

Okulun alışılmamış sessizliğinde kantine girdiğimizde dağılmış sandalyeleri toplamakta olan Reyhan ablayı gördük. Reyhan Ablalar kantinin ve yemekhanenin sahibiydi eşiyle birlikte çalışıyorlardı ve çok cana yakın insanlardı. Kantine girdiğimi görünce sandalyeleri bir kenara bırakıp yüzüne konan gülümsemeyle bize baktı. "Hayırdır Deniz ders yok mu?" diye sordu. Hiç duymuyormuşçasına yanımdaki Melis'e dönerek. "Melis bu Reyhan abla. Bu gördüğün harika kantinin sahibi." Diyip elimle Reyhan Abla'yı işaret ettim. Reyhan Abla bize doğru yaklaşıp elini Melis'e uzattı. Az önce yanlış bir şey söylemişim gibi beni düzelterek "Sahibinin eşi" dedi. "E yine senin işte abla" dediğimde tepkisiz kaldı. Büyük bir sıcakkanlılıkla yaklaşan Melis "Memnun oldum" diyip gözlerini yeni okulunun kantininde gezdiriyordu. Plastik beyaz sandalyelerin baştan savma bir şekilde yamuk dikdörtgen masalara kondurulduğu, bir yanı okulun bahçesine bakan demirlerle korunmuş camların ve hemen altında temizlenmeyi unutmuş kaloriferlerin görüntüsünü gördükten sonra yüzü biraz ekşimişti bana baktığında başımı bir yana eğip bununla yetin dercesine bir bakış attım. Reyhan abla bu memnuniyetsiz hallerimizin farkında olmadan Melis'i kastederek "Okula yeni mi başladın?" diye sordu.

Aslında onu tanıştırmamdan bunu anlaması gerekirdi ama düşünüldüğünde gayet normal bir soruydu. Çünkü okuldaki herkesi tanımak zorunda değildi. Bir keresinde konuştuğumuzda her öğrenciyi tanımadığını hatta ve hatta bir kaçının ismini bildiğini söylemişti. Bir an kendimi önemli bir şey sanmıştım keşke ismini bildiklerine tostu, çayı, bedava verseydi hadi hiç olmadı biraz indirim yapsaydı diye düşünmüştüm.

Melis onaylarcasına başını salladı "Evet, ikinci günüm" dedi. Reyhan abla "Deniz'in arkadaşı mısın?" dediğinde Melis gülerek bana döndü. "Az önce tanıştık" diyip güldü. Bir şeyler söylemem gerektiğini düşünerek "Hayatımı kurtardı yoksa saçlarım inek yalamışa dönüp alnıma yapışacaktı birden bire çıkagelip şemsiyesiyle korudu beni" dedim kırmızı şemsiyesini göstererek. Melis avuçlarından ayaklarına uzanan şemsiyeyi utangaçlıkla sallamaya başladıktan sonra Reyhan abla "İlahi çocuklar" dedi. Sonrasında eşinin seslenmesiyle birlikte "Siz geçin oturun ben de işlerimi halledeyim" diyip kantine doğru ilerledi.

Melis'e aralarında en düzgün gözüken ve genellikle benim tercihim olan masanın yerini işaret edip geçmesini söyledim. Masaya doğru ilerlediğinde beni benden alan ve tüm açlığımı doyuran bu eşsiz kokusunu yanı başımdan geçerken solumuştum. Üstelik bedavaydı.

Masaya yerleştiği zaman hala yabancıladığı bu ortama ayak uydurmak istercesine dört bir köşeyi dikkatle süzüyordu. Nasıl bir okuldan ve nasıl bir ortamdan geldiğini bilmediğim için pek fazla bir şey söylemek istemedim ama bakışlarından pek hoşnut olmadığı belliydi. "Daha farklı bir şey mi hayal ediyordun?" diyip ne düşündüğünü öğrenmek istedim. Plastik sandalyede sırtını yaslayıp montunun birkaç düğmesini açtı. Saçlarını el yordamıyla arkasına topladıktan sonra ufku delen mavi gözlerini gözlerime dikti. Aynı cesareti gösteremeyip bakışlarımı örümcek ağlarının yuvası ve toz krallığı adıyla bilinen kalorifer peteklerine diktim. Onlarca kenara köşeye sıkıştırılmış çöpleri gördüğümde kendimi aynı şekilde gördüm. Çünkü bu gözlere baktığımda ne yapacağımı bilememiş halde bir köşeye sıkışmış hissediyordum. Bir çift göze bakmak bu kadar mı zor olabilirdi?

Melis aldığı nefesi verdiğinde kollarını sallayarak masanın üzerine koyup "Pek bir şey beklemiyordum." Dedi. "En azından bir şeyler düşünmüşsündür ve hayal kurmuşsundur?" , "Hayır. Okulun bahçesinin büyük olması, kantininin temiz olması falan hiç umurumda değil benlik şeyler de değil."

Nasıl olurda bir insanı okulunun bahçesi ve kantini ilgilendirmez diyerek düşündüm. Çünkü benim için en önemli olan şey oydu. Gerçi önemli olması bir şeyi değiştirmedi geldiğim okulu ben seçememiştim. Muhteşem puanlarım seçmişti. Okulumuzun büyük olmasına büyük bir bahçesi vardı ancak futbol sahası diye geçen yerdeki taş betonlar her hangi bir yanlış adımınızda bileğinizi kıracak cinsten ve kazayla yere düşmeniz halinde kafanızı başınızı yarma ihtimalinin oldukça yüksek olduğu bir betondandı. Muazzam. Üstelik basketbol ve voleybol sahası denen yerlerdeki harika zemin de futbolunkinden farksızdı. Söz gelimi harika bir bahçemiz vardı lakin bunu spor için kullanamazdık. Spor yapmak böyle olmamalıydı.

Okul bahçesinin en güzel tarafı bu beton yığınlarının etrafında çevrilmiş toprak ve topraktan bir isyanla filizlenip de yıllar öncesinden göğe ulaşma hayaliyle büyümüş ağaçlardı. Her bir yanı kaplayan ağaçlar okulu çevreliyordu. Genellikle nefes almak istediğinizde bu ağaçların altındaki belediyenin kondurduğu banklarda rahatlayabilirdiniz.

Melis'in bu umursamaz tavırlarına karşı diyecek bir şey bulamadığım için konuşmayı nasıl sürdüreceğimi de bilemedim. Gözlerini civarda gezindirirken kaçamak bakışlarımla eşsiz maviliğinden kana kana su içercesine izliyordum onu. Farkına varıp döndüğünde içimi ısıtan gülümsemesiyle "Birazdan zil çalacak sanırım, çıkalım mı?" diye sordu.

Bu sessizliğin ardından gelen bu istek içtiğim suları kusmama sebep oldu. Gitmek mi istiyordu? Yanlış bir şey söyleyip, yanlış bir şey mi yapmıştım ki? Gözlerine ayı gibi baktığımdan mı bu kaçış yoksa?
Büyük bir hayal kırıklığını yansıtmamak için zoraki bir tebessümle onayladım ve yerimden kalktım.

Birlikte yürürken Melis yeni yeni keşfettiği okulun her bir köşesine bakarken bu keşfi bozmamak adına sessizliği sürdürdüm. Yollarımız ayrılacağı zaman Melis'e "Sanırım senin sınıfın burada bir yerde" diyip onuncu sınıfların olduğu koridoru işaret ettim. "Ah, evet, bugün için teşekkür ederim Deniz. Tanıştığıma çok memnun oldum" diyip dokunmaya kıyamadığım elini uzattı. "Asıl ben teşekkür ederim saçlarım sana minnettar, tanıştığıma memnun oldum Melis" diyerek uzattığı eli sıktım. Ellerimiz ayrıldıktan sonra Melis başıyla onaylayıp arkasını döndü ve karanlık koridorda adımları yankılanarak ilerledi.

Ardından bir süre baktıktan sonra aptal kafamı duvarlara vurmak istercesine neden tekrar görüşme imkanı yaratan bir konuşma yapmadığımı sordum kendi kendime. Beynimin her bir köşesindeki aptal nöronlara söverken merdivenlerden yukarıya doğru tırmanan Pişmanlık hissinin adımladığı yerlere basa basa bedenimi sürükledim. İşte şimdi okul her zamanki gibi sıkıcı bir yer olmuştu.

Melis'e gitmeden önce tekrar görüşürüz, tenefüste kantinde buluşalım mı ya da çıkışta işin yoksa birlikte dönelim mi tarzı tekliflerde bulunabilirdim. Belki o da bunu beklemişti. Sonuçta burada yeniydi ve hiç arkadaşı olmadığı da muhtemeldi. Düşüncelere bulanmış halde merdivenlerde tökezledikten sonra aklımdaki tüm Melis düşüncelerini kenara bırakıp eski dostum geç kalma hissiyle birlikte okulun kulakları tırmalayan zil sesini işittik. Öğrencilerin sınıftan kaçarsına dağılmasıyla birlikte sırıtan bir ifadeyle bana dönüp sıçtın diyip hızla sınıfa girdi.

Je hebt het einde van de gepubliceerde delen bereikt.

⏰ Laatst bijgewerkt: May 28, 2017 ⏰

Voeg dit verhaal toe aan je bibliotheek om op de hoogte gebracht te worden van nieuwe delen!

YAĞMURLA GELENWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu