1

247 7 2
                                    


    Bayır aşağı koşarak başladım yeni bir güne. Benim için gün yastıktan kafamı kaldırdığımda değil dışarıdaki havayı soluduğumda başlardı. Uyanalı sadece beş dakika olmuştur. Okulun ikinci haftası ve ben yazdan kalma uyuşukluğumla şu erken kalkma olaylarına bir türlü alışamadım. Aslında gideceğim hiçbir yere geç kalmayan ben bir şekilde bugün alarmı duymamış ve kendi kendime ilahi bir gücün yardımıyla uyanıvermiştim. Saate baktığımda kalkmam gerekenden yaklaşık yarım saat kadar ileride olduğumu fark ettim. Nasıl zıplayarak uyandığımı siz düşünün. Bir köşede bekleyen gömleğimi ve pantolonumu giyip okulun ilk gününde bağlanan ve muhtemelen aylar boyunca hiç çözülmeyecek olan kravatımı yakama taktım. Masamın yanı başına fırlatılmış içine giren çıkanın hiç değişmediği çantamı sırtıma geçirdim. Bir yerlere gidecek olduğumda erkenden kalkıp hazırlanır ve tam saatinde orda olurdum geç kalmak, beklemek ve bekletilmek bana göre bir şey değildi. Neden geç kaldığımı düşünüp kendi kendime kızarak birkaç dakika daha koştuktan sonra durağa varmıştım.

Genellikle okula gideceğim zamanlarda durakta benim gibi otobüsü bekleyen öğrenciler olurdu. Geç kalmamla birlikte duraktaki insanların da bekleme sebepleri değişmişti. Muhtemelen keyfi bir seyahatin yolcuları ve devlet dairelerine erkenden gitmek isteyen insan kalabalığı buradaydı. Bekleme esnasında yanaşan birkaç otobüse doluşup giden insanların ardında durakta tek başıma kalmıştım. Güne hızlı başlamanın yorgunluğuyla oturuverdim. Kendime olan öfkemle söylenmeye devam ederken köşe başından koşar adımlarla telaşla bir kız sokağa girdi.

Gözlerim gözlerine kenetlendiğinde eşsiz bir maviliğin içinde boğulduğumu hissettim. Onun gelişiyle çiselemeye başlayan yağmurun yapraklara çarptığını işitiyordum. Ama duyduğum sadece yağmurun sesi değildi. Aynı anda kulaklarımda eşsiz ve bam başka bir melodi duyuluyordu. Midemde oluşan eşsiz bir kramp birkaç saniye sonra bir rahatlamaya dönüşürken yukarılara doğru uçan bir kelebeğin varlığına şahitlik ediyordu bedenim. Kızın gelişiyle oturuşum değişmiş ve düzeltmeye fırsat bulamadığım saçlarıma el yordamıyla şekil vermeye çalıştım. Bu esnada çaktırmadan durağa yaklaşan kızı gözlemeye devam ediyordum.

Omuzlarının iki yanına uzanmış altın saçlarının altında kırmızı bir mont ve montunun bitiminde diz kapaklarını örten bir etek giyivermişti. Üstelik bu etek bizim okulun üniformasına benziyordu. Bizim okulda böyle bir kızın olmadığına emin olmakla birlikte, montunun içerisindeki gömleği ve kravatı seçemediğimden dolayı aynı okulda olduğumuz düşüncesini kafamdan siliverdim. Şimdiki düşüncem bu civarda böyle birinin yaşadığından bi haber olmamdı. Bu düşünce kendime sövmeme sebep olmuştu. Güne harika bir başlangıçtı.

Kırmızılara bürünmüş kız, köşe başından durağa olan telaşlı yolculuğu son bulduğunda bir köşede dikilip kolundaki saate baktı. Ardından avuçlarından yere değen kırmızı şemsiyesini kendince oyun oynar gibi sallamaya başladı. Ben taraflara hiç bakmamasının verdiği rahatlıkla onu izlemeye devam ediyordum. Bir süre sonra bakışlarını bana çevirdi. Durumun verdiği heyecanla kafamı hemen aksi yöne çevirdim kalbimin "napıyorsun aptal" der gibi göğsümü dövdüğüne yemin edebilirim. Saçma bir hareket olmuştu ve bir süre o yöne bakamayacağıma emindim.

Yağmur şiddetini arttırırken durağa arka arkaya iki otobüs gelmiş ve birkaç yolcu indirip yoluna devam etmişti. Gelmeyen otobüsü beklemeye devam ederken ilk dersi de kaçırmış olmuştum. Yağmur seslerini ve kızın gelişiyle başlayan farklı melodileri dinlemeye koyulurken bu sesleri bastıran daha güzel bir ses duyuldu durakta. Belli belirsiz duyduğum ses kızın olduğu taraftan geliyordu. Hiçbir şey anlamamış olmanın üzüntüsü ve şaşkınlığıyla başımı mahcubiyetle kırmızı tarafa çevirdim. O da benimle aynı mahcup yüz ifadesine bürünmüş şekilde bana birkaç adım yaklaşmış olarak tekrar konuştu. "Pardon, acaba 27 numaralı otobüs ne zaman geçti?"

Ne demişti o? 27 mi? Kırmızılara bürünmüş şemsiyeli kız benimle aynı otobüsü bekliyordu işittiğim sesin ince ve yüreğimi okşayan tonları sorduğu soruyu onlarca kez zihnimde tekrarladı. Bir kuş cıvıltısı ya da yağmurun toprakla buluştuğu sesi buna örnek gösterebilirim ama daha, daha güzel bir şeydi bu. Çünkü yağan yağmurla an ve an kıyaslama fırsatı bulduğumda bu kesinlikle ondan daha fazla huzur veren bir şeydi. Öylesine kibar ve mahcup ses tonunu birleşimiyle kafatasımın içindeki beyni yoran ve aynı zamanda kalbimin ritmini bozan kıza cevap vermek isteyerek ağzımı açtım. "Ha-" dememe kalmadan tiz bir ses çıktı. Anlık bir duraksama yaşayıp "Ha siktir" diye sövdüm içime içime. Gırtlağımı temizleyerek "Hayır geçmedi" dedim. Sabahın köründe kendi kendime kombolar yapıp muazzam başlangıcımı taçlandırıyordum. Kızsa sakin bir gülümsemeyle "Kaç dakikada bir geçiyor acaba?" diye sorarak birkaç dakikada cahil kalan beynimi ateş altına alıyordu.

Yahu soru sorma sen sus ben seni izleyeyim düşüncesi egemen olmuştu beynime. Kaç dakikada bir geçiyordu ulan bu otobüs? Hayatım boyunca öğrendiğim tüm matematik işlemlerini, bin bir farklı kombinasyonu olasılığı eritip, çürütüp uygun olan cevabı vermek için ağzımı açtığımda "Şimdi gelir." Diyebilmiştim. İyi bok ettin diye tıslayıp dalından koptu bir yaprak. Uçtu, uçtu ve yola kondu. Hızla geçen bir arabanın tekerleğinde ölüme gidişini izlediğimde "sıçtık" dedim. "Efendim?" diye anlamamış bir ifadeyle tekrar sordu kız. "Yani şimdi gelir ben de bir süredir bekliyorum hala gelmedi." Diye bir cevap vererek kendimi kurtarmıştım. "Teşekkür ederim." Diyen kız daha önce durduğu yere geri döndü ve cebinden çıkardığı telefonla ilgilenmeye başladı. Bense az önceki saçma sapan konuşmanın ve ölüp giden yaprağın ardından fikirlerimin üzerine göz yaşı döküyordum.

Ne aptalım lan! Diye kızmalara başladıktan birkaç dakika sonra 27 numaralı otobüsün durağa yanaştığını gördüm. Okula geç kaldığımın düşüncesi durakta yitip giderken bir anda yerimden kalkıp otobüse binmek üzere ilerledim. Duraktan çıkmamla birlikte gömleğime birkaç yağmur damlası düşmüş ve zorla şekil verdiğim saçlarım daha da bozulmuştu. Tam bu sırada otobüse doğru hareket etmeyen kızı fark ettim. "Otobüs geldi" diyerek telefonuyla olan bakışmalarını bölüp yüce bir kahramanlık duygusuyla kabarmış göğsümü kapıdan içeri soktum. Islanmış saçlarımı düzeltirken yanı başımda dikilmeye başlayan kız tekrar teşekkür ederek bir garip utangaçlığa sürüklemişti beni. "Rica ederim" derken bu sefer kendinden daha emin çıkmıştı sesim. Tüm bunlar olurken otobüse bizimle birlikte binmiş birinin daha olduğunu fark ettim. Okula geç kaldığımın düşüncesi durakta yalnız kalmamıştı bizimle birlikte geliyordu.


YAĞMURLA GELENWhere stories live. Discover now