SEKİZ

10.2K 995 241
                                    




       

Zehra asansörün açılan kapısından ağır adımlarla koridora doğru çıktı. İşe girdiğinden beri Levent paşanın odasına çağırılmalarının arası giderek daha kısalıyor gibiydi. Bu da sinirine dokunmaya başlamıştı hafiften. Zırt pırt çağırmasa olmuyordu yani! O mirası hibe etmediğine, şirketlerin başına Levent'i geçirdiğine ve o cıvık adama vekâlet verdiği halde sürekli ayağına gitmesine bildiği en güzel övgüleri sayıyordu genç kız içinden. Bir yandan da ayağını sürüyerek yürüyordu geniş koridorda.

Bu sırada arkasından gelen bir hışırtı sesi ile irkildi. Son günlerde iyice tedirgin ve diken üstü yaşıyordu hayatını. Her yerden ve belki de aniden bir mafya adamı, bir polis ya da filmlerden fırlayan başka bir tehdit unsuru çıkabilirdi. O gün, kaçırılmaya kalktığı o gün işte, evine ulaştığında bir şeyi fark etmişti ki; ucuz atlatmıştı. Gerçekten de kaçırılabilirdi. Bu bir tiyatro değildi ya da bir dizi sahnesi hiç değildi. Gerçekten oluyordu her şey. Gerçekten takip ediliyordu. Ve onu koruması için etrafında polisler geziyordu. Fakat bunların nedenini anlamadığı sürece hiç gerçekçi gelmiyordu yaşananlar. Bazı taşlar yerine oturmuyordu bir türlü.

Zehra Levent'in asistanının odasına girip genç kızı başı ile selamladı. Kız Zehra'ya tebessüm edip telefonu ile –muhtemelen- Levent'i aradı. Sonra yine Zehra'yı peşine takıp Levent'in odasına doğru ilerlediler. Aslında Zehra direk Levent'in odasına da dalabilirdi ama yeni bir nişanlı vakıasına tahammülü yoktu kalbinin. O yüzden temkinli davranmaya çabalıyordu. Gözleri yeterince yormuştu zaten kalbini.

Levent'in asistanının kıvrımlı bedeninin arkasına sığınan Zehra odaya ilk girdiğinde koltuklarda karşılıklı oturan Levent ve Fatih'i gördü. Genç kızın odaya girdiğini gören ikili hararetle konuştukları konuyu bıçakla keser gibi bırakıp bakışlarını Zehra'ya doğru çevirmişlerdi. Yaramazlık yaparken annesine yakalanmış çocuklar gibi masumeneydi bakışları. Erkekler... Hepsi mi aynı bunların?

Zehra çekingen adımlarla koltukların olduğu kısma geldi ve Levent'in de yönlendirmesi ile tekli bir koltuğa yerleşti.

" Bir şey içer misin?" diye sordu Levent genç kıza kibar ve naif bir şekilde. Ne kadar da centilmen bir çapkın değil mi ama? Yalıçapkını!

" Teşekkür ederim. Belki bir bardak su olabilir." Zehra kendisine delici bakışlarla bakan iki genç adamın yanında dik durmaya çalışsa da üzerine bir kamyonun kasasından tonlarca ağırlıkta demirler dökülüyormuş gibi hissediyordu kendisini. Ezici bir ağırlığın baslısı dakikalar ilerledikçe artıyordu sanki.

Levent asistanına dönüp " Bir bardak su ve sabah getirdiğim pastadan ikramlık tabaklar hazırlarsan sevinirim." Dedi. Asistan başını ağırca sallayıp girdiği gibi profesyonelce salınarak odadan çıktı.

Bu sırada Levent Zehra'ya gerdin bir ifade ile bakıp duruyordu. " bir şey mi oldu?" diye sordu Zehra bu gergin bekleyişe dayanamayarak. Bu soru ile Fatih ve Levent birbirlerine baktılar karmakarışık yüz ifadeleri ile. Ama ikisinden de cevap gelmemişti.

Zehra gözlerini kısıp Levent'e baktı. " Şirketleri batırdın değil mi?" diye sordu bu sefer. Bu kadar çekinecekleri ve aralarında böyle gergin bir muhabbet konusu olabilecek tek konu şirketlerdi ne de olsa. Başka ne olabilirdi ki hem?

Levent kesik bir gülüşü gergin yüzüne değdirdi, öyle belli belirsiz. Sonra yine ciddileşip " Hayır, tabi ki, sandığın kadar beceriksiz değilim." Dedi. Cevabı ağır bir ima içerse de yine de üste çıkmaya çalışan o ukala Levent efendiden eser yoktu.

Zehra genç adamın beceriksiz olduğunu düşünmüyordu zaten. İki senedir başarı ile idare ediyordu şirketleri. Ve işletme okulunun da verdiği bir damlalık bilgisi ile oldukça iyi kar ettiklerini anlayabiliyordu. Bu adama sadece kızlar konusunda ve başına buyruk hareketleri yüzünden güvenemiyordu bir türlü.

Ballı KaymakWhere stories live. Discover now