Darrel merdivenleri gösterdiğinde kapıdan içeriye baktım. Aiden beni görür de bu durumdan kurtarır diye umdum ama bize bakanlar sadece muhafızlardı. Yalandan bir tebessümle Darrel'ın yanına geçtim, o kadar gerildim ki parmaklarımı birbirine geçirip çıtlatmaya başladığımı fark bile etmedim.

Yola doğru dönmedi, çimenlerin üzerinden ilerledi. İlk iki dakika hiç konuşmadan etrafa baktı. Onu görenler, yanımızdan geçenler başıyla selam veriyordu ama Darrel hiç oralı olmuyordu. İnsanların generale korkuyla yaklaştığı çok belliydi. Yanında beni görenler ise beklenmeyen durumla açılmış olan gözlerini üzerimden çekemiyordu.

Saraydan ve çalışanlardan bir hayli uzaklaştığımızda Darrel ellerini arkasında birleştirdi, tam karşısına bakarak konuştu. "Eğitime bile girmeyecek kadar yetenekli olduğunu duydum Valerie." Az kalsın sözleriyle beni durduracaktı.

Hakkımda bir şey biliyor olması beni terletecek kadar geriyordu.

İyi bir şey mi söylemişti yoksa kötü mü... onu bile çözememiştim.

"Büyü konusunda ustalaşmışsın. Aeron ve Isaac'in söylediğine göre Anwa oldukça yetenekli bir savaşçıya sahip olacakmış."

Zoraki gülümsedim. "Sözleriniz için teşekkür ederim efendim."

Darrel başını biraz daha yukarı kaldırdı. "Çalışmalarının devamlılığını Aiden ile sağlayacağını düşünüyorum." Bunu da biliyordu. Benim hakkımda mı yoksa oğlu için mi araştırma yapmıştı bilemiyordum.

Başımı birkaç kere salladım. "Evet, Aiden'ın beni desteklemesinden gurur duyuyorum, ondan çok şey öğrendim. Ne de olsa, Anwa'nın en genç ve en başarılı savaşçısı." Aiden için asla kullanmayacağı kelimeleri bile bile seçtim.

Hafif gülümsedi. "Öyle." Bunu kabul etmiş olması benim yüzümdeki pişkin gülümsemeyi sildi.

Birkaç saniyeliğine benim neredeyse üç katım olan adamı inceledim. Aiden, babasının neredeyse bir kopyasıydı. Gözlerinin renginden yüz hatlarına kadar... her şeyi babasına benziyordu. Darrel'ın sert bakışları yakışıklı suratını daha da ulaşılmaz gösteriyordu, aynı şeyi Aiden içinde söyleyebilirdim ama bu benzerlikleri sadece fizikiydi. Aiden'ın yanımda bu şekilde yürüdüğünü bir an hayal ettim. İnsanlar Darrel'dan kaçıyordu ve mümkün olduğunca onun gözüne batmamaya çabalıyordu. Aynı duruşu Aiden sergileyemez, babası kadar gaddar olamaz diye düşündüm, benzerlikleri sadece fizikidir diye umdum ama derinlere indiğimde Aiden'ın sadece bana ve yakın çevresine gülümsediğini, kalan herkese babası insanlara nasıl bakıyorsa o şekilde baktığını fark ettim. Lakin, Aiden asla Darrel kadar duygusuz olamazdı. İnsanlarla iletişimde kalmayı, gülümsemeyi sevdiği belliydi ama ciddiyetini kesinlikle babasından almıştı.

Çok benziyorlardı ama bir o kadar da farklıydılar.

"Aiden, bunca yıl hayatına sarayda birlikte büyüdüğü dostları hariç kimseyi almamıştır Valerie. Sana değer verdiğini görüyorum ve hatta başkalarıyla paylaşmadıklarını paylaştığına da inanıyorum." Adımlarını yavaşlattı, onu zorlayacak bir konuşmaya gireceğini sesinin tonuyla belli etti. "Kahkahasını duymayalı yıllar oluyordu."

Geçen gün, Rendal'ın odasına hızla girmeden önce onun güldüğünü duyduğunu tahmin etmiştim ama kendisini gördüğünde yüzünün değiştiğini de fark etmiş olmalıydı.

"Ciddiyeti elden bırakmamak içindir." diye mırıldandım.

Darrel boğazını temizledi, "O gün... Estalla herkese fısıldadığında, Aiden kapıdan geçmesini beklediğim son isimdi. Komutanlarımdan, eğitim verdiğim savaşçılardan ve bütün öğrencilerden bekleyebilirdim ama oğlumdan..."

ANWAWhere stories live. Discover now