6.Bölüm

8 0 0
                                    

Başımı yavaşça yastığa koyup dikkatle tavana baktım. Beynim bomboştu. Söylediğim sözü düşünüyordum beklide ama bunun farkında bile değildim. Bir süredir yalnız olduğum için olsa gerek ne yapmak istediğimi bile bilmiyordum. Yatakta doğrulup “okula gitmem gerek” dedim kendime iki saatlik dersi zaten kaçırmıştım. Dolabıma yönelip öylesine bir kıyafet geçirdim üzerime. Özenmek gibi bir niyetim yoktu zaten. Saçlarımı sıkı sıkıya topladıktan sonra çantamı da kaptığım gibi yola düştüm. Bir gariplik vardı bende steven’ı tanımaya başlamış olmam garip geliyordu bana. Neşem kaçmıştı.

İçimde adı konulmaz bir vicdan azabı vardı. Bu yüzden bir şeyleri düşünmemeye karar verdim. Hayatım da ilk kez bir şeyi denetlemeyi değil de oluruna bırakmaya karar verdim. Hem ne olabilirdi ki kendimden bir yaş küçük yeni yetme birine âşık olacak değildim ya… Bu düşünceye tutunarak önce Benjamin’in yanına gittim. Her zaman ki gibi bir şeyin şebekliği peşindeydi. Beni gördüğünde “ooo adamım dersin mi yok?” dedi. Ona yok demeyi isterdim ama saate bakım yarım saat sonra başlayacak lanet olası organik kimyayı düşünerek “yaa ne demezsin.” Dedim. Derse kimin girdiğini ise hadi bana bir sorun bakalım alacağınız cevaba çok şaşırabilirsiniz.

Benjamin benim bu hoşnutsuz tutumuma karşılık elini kaldırıp omzuma koyarak “rahatla!” dedi. Kaskatı omzumu sıkıp gevşetmeye çalıştı. Kendimi kısa süreliğine de olsa Benjamin’in ellerine bırakıp sakinleşmeye çalıştım. Diğer yandan kulağıma dolan müzik bana huzur veriyordu. Huzur bulabileceğim yerlerden biri işte bu dört pimapen’in arasına sıkıştırılmış küçücük dükkândı. Steven canım sıkılıyor diyerekten yanında getirdiği bilgisayarda çalan müzikler Benjamin’in yanımda olduğunu belirten tutumu sıcacık bir yer… Kendimi toparlayıp Benjamin’in ellerinden omuzlarımı çekip “Derse gitmem gerek.” Dedim. Çantamı koluma takıp yeniden dükkândan kaçar gibi çıktım. Benjamin bende ki değişimlerin farkında olan nadir insanlardan biriydi. Belki de tek oydu…

Yavaş adımlarla kendi fakültemin yolunu tuttum bir karar almıştım artık. Eski neşemi ne olursa olsun kavuşacaktım beni neyin nasıl etkilediğini bilmiyorum ama kendimi toparlamalıydım suratıma yapmacık bir gülümseme yerleştirip sınıftan içeri girdim. Ve benim arkamdan sınıfa kim dalış yaptı tahmin edin bakalım sevgili profesörümüz. Genetik dersin de gördüğüm yetmiyormuş gibi birde organik kimyada göreceğimi öğrendiğim an bu olsa gerekti. Tabiri caiz anlamıyla yıkıldım. Geçen hafta girmeyişi işime gelmişti ama bu hafta kesin ders işleyecekti. Elindeki kitapları masaya koyup “evet arkadaşlar bu gün organik kimyada çizgi formüllerle başlayacağız.” Dedi. Duyduğum kelimeyle verdiğim tepiyi hadi tahmin edin. Başım tak diye masaya gitti. O kadar sert vurdum ki başımı masadan hızla çekip alnımı ovuşturmak zorunda kalmıştım. Dersimiz organik kimya ve bize çizgi formülden bahsediyordu sevgili profesörümüz. İstemeden dudaklarımı gererek gülümsedim. İçimdense “Bekle ve gör senin yerini yakın zamanda ben alacağım” diyordum. Keşke o gün bana bir kahkahalarla gülseydi. Neyse…

Derse başladıktan sonra durdurmak ne mümkündür. Saat ise bize inat nasıl yavaş akmaktadır… 2 saatlik dersin sonunda hızla oturduğum yerden kalkıp bu hafta bu gudubet kadını son görüşümüz olmasının keyfiyle eşyalarımı kapıp dışarı çıktım. İlk işim Benjamin’e kendimin iyi olduğunu göstermek olmalıydı. Dersten çıkar çıkmaz soluğu orada aldım steven elinde boş defter sayfaları çevirip duruyor boş boş fotokopi çekiyordu. Benjamin ise steven’ın getirdiği bilgisayarda boş boş geziniyordu. Hani bir laf vardır. Baş gezenin boş kalfası diye bu sözü şu şekilde değiştirebilirim. Dolu gezenin boş kalfası diye. Yoo hayır… Bu söz nedense ikisi içinde uyum sağlayamadı birden. Neyse elimi kapının kulpundan çekip steven’a “ne yapıyorsun?” dedim.

Bana o kadar komik ve saçma gelmişti ki yaptığı iş doğal olarak vereceğim ilk tepki bu olmuştu. Benjamin düşünceli bir şekilde “çocuğu rahat bırak da işini yapsın!” dese de steven cevap verme gereksiniminde bulup “Kendimi hızlandırıyorum.” Dedi. İstemeden verdiği tepkiye gülmüştüm. Kendini hızlandırmak. Çantamı bir köşeye bırakıp Benjamin’e dönerek “ben olsaydım buna gereksinim kalmayacaktı.” Dedim. Daha sonra onun bakışıyla susmak zorunda kaldım elektronik aletlere karşı bir uğursuzluğum olduğundan bahsetmiş miydim? Ne zaman bir elektronik alete dokunayım anında bozulur. Sanırım bu yüzden beni bu işe almamışlardı. Steven elindeki boş defteri bana uzatıp “Çok meraklı ve istekliysen al sen çek.” Dedi. Ona öylesine hızlı ve öfkeli bir bakış atmıştım ki zavallım defteri gözümün önünden çekip yaptığı işe devam etti.

TESADÜFEN...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin