52. Bölüm " Ağlamandan Nefret Ediyorum!"

Start from the beginning
                                    

"Sen ne zaman geliyorsun?" diye sorduğunda heyecanlanmadan edemedim. En son Demir'i hastane odasında yaralı bir vaziyette bırakmıştım. Hissettiğim suçluluk duygusuyla derin bir nefes aldım. O da bana kırgın mıydı acaba? Aramız yine eskisi gibi olacak mıydı? Aklımdan geçen düşünceler Yağız'ın sesiyle bölündü.

"Arabaya binmeyi düşünmüyor musun?"

Kapısı açık bir şekilde bekleyen arabayı gördüğüm de "Dalmışım." Diyerek hızla içeri girdim. Hangi ara telefonu kapatıp arabaya oturmuştu farketmemiştim. Demir'in ne zaman geleceğini de duyamamıştım. "Bir şeyler yiyeceğimizi sanıyordum." dedim. Sanırım hastaneye gitmemek için bahane aramaya başlamıştım.

"Yiyeceğiz zaten. Bu gün dışarıda kahvaltı edelim istedim. Hem değişiklik olur."

"Olur." Diyerek onu onayladım. O arabayı çalıştırırken arkama yaslanıp gözlerimi etrafa çevirmiştim bile. Akıl sağlığımın yerinde olduğunu ispatlamak zorunda kaldığım için gergindim. Aklımı hiç kaybetmemiştim ki. Allah biliyor ya aklımı yitirmeyi ve yaşadığım onca işkenceyi hatırlamamayı çok istemiştim. Hafızam hala bana o günleri bugünmüş gibi hatırlarken vücudum, o günlerin hatıralarını üzerinde taşımaya devam ediyordu.

"Nehir iyi misin?" Arabanın aniden durmasıyla bakışlarımı Yağız'a çevirdim.

"Bir şey mi dedin?" diye sordum. Bir cevap bekler gibi bakıyordu.

"İki saattir sana sesleniyorum. İyi misin? Kaygılı görünüyorsun." Gözlerinin içinden geçen hüznü saklamaya gerek görmemişti.

"Bilmem, biraz gerginim sanırım." Ellerimi önümde birleştirip tırnaklarımla oynamaya başladım. "Bir psikolog ya da psikiyatr ile görüşmeyeli uzun zaman oldu." Dedim gözlerimi kucağımdaki ellerimden çekmeden.

"Hazır değilsen erteleyebiliriz." Yağız'ın sakinleştirici sesi beni rahatlatsa da söylediğine anında itiraz ettim.

"Daha fazla ertelemek istemiyorum. Bir an evvel gidelim de bitsin şu iş Yağız."

"Önce şurada senin karnını doyuralım da sonrasını hallederiz. Hadi gel."

Arabadan indiğimizde şirin küçük bir kahvaltı evinin içine girdik. Yağız aklına ne gelirse söylediği için iki kişilik masamız resmen bir orduya yetecek kadar malzeme ile dolmuştu. Arada, yemem için uyarılarda bulunmayı da ihmal etmemişti. Aramız ne eskisi kadar iyi ne de son karşılaşmamız ki kadar kötüydü. Her ne kadar fazla yiyemesem de Yağız'ın iştahla önündekileri silip süpürmesini keyifle izlemiştim.

Tam randevu saatinde hastanenin kapısının önündeydik. Her ne kadar gergin ve heyecanlı olsam da birkaç psikolog ve psikiyatrının sorduğu basit soruları cevapladıktan sonra bu gerginliğim biraz olsun geçmişti, tabi yasak olmasına rağmen bir şekilde Yağız'ın bu sorgu esnasında yanımda olması da gevşememdeki en büyük etkendi. Görüştüğümüz her doktorun odasından çıkarken elimi tutup bana destek olması da cabası. Bu iş düşündüğüm kadar zor olmamıştı. Kişisel hiçbir şeyimi anlatmak zorunda kalmamıştım. En son başhekime raporu onaylattığımızda rahat bir nefes aldım.

"Akıllı olduğum tescillendi sanırım." Dedim hastaneden çıkıp arabaya binerken.

"Bir şüphen mi vardı?" diyen Yağız'a gülümseyerek gözlerimi devirdim.

Kısa bir yolculuktan sonra sahile yakın bir yerde durduk. Hava soğuk olmasına rağmen yağmur yoktu. "Kordonda biraz yürüyelim mi?" diye soran Yağız'a gülümsedim.

"Çok isterim." Sesimdeki heyecanlı tını ve verdiğim tepki Yağız'ında hoşuna gitmiş olacak ki ufak bir kahkaha attı.

"Bu kadar sevineceğini bilseydim seni daha önce getirirdim." Dediğinde arabadan inmiş yürümeye başlamıştık bile. Kordonboyu çok sevdiğim bir yerdi. Üzerimdeki hırkayı iki yanıma sarıp birleştirdim.

HIRÇIN GÜVERCİNWhere stories live. Discover now