Stilist misin be?!

Aynada bahsettiklerini birleştirip kendime baktım, fena değildi. Ardından Jimin'e döndüm.

"Bugünlerde fazla durgunsun. Sorun ne?"

"Sorun..." Söyleyip söylememek arasında kalan yüzüne yalvararak baktım. Öğrenmek istiyorum, hadi söyle.

"Sorun yok, noona!" Gülümseyerek saçlarımı karıştırdı. "Fazla mutluluktan durgunum."

Pekala, öyle olsun.

Yataktaki kıyafetleri dolaba tıkıştırmaya başladım. Hızla dağınıklıktan kurtulup bir başka dağınıklığa sebebiyet verdiğim sırada odamın kapısı kapandı. Çok geçmeden belimdeki kollarla irkildim. Anlaşılan Jimin giderken Yoongi gelmeye karar vermişti. Odamı kerhaneye dönüştürdünüz beyler, teşekkürler.

Belimden tutup yatağa çekti. Elimde birkaç parça kıyafet Yoongi'nin göğsünde yatıyordum şimdi.

"Son zamanlarda Jimin'le uyumak zor olmaya başladı. Geceleri nişanlımı özlüyorum."

İmasına bacağına vurarak karşılık verdim. Kahkaha attı.

"Utandın mı yoksa ahjumma?" dedi gözlerini gözlerime dikerek.

"Ben niye utanayım, sen utan azgın herif."

Göğsünden kalkmaya çalıştım, izin vermedi. Elimdeki kıyafetleri yere attı, belimdeki eller daha da hissedilir oldu.

Sessizce uzandık. Düzenli nefes alış-verişlerini dinledim, parfümünün kokusunu içime çektim. Altı ay öncesine kadar bu huzurdan haberim yoktu.

Uzanarak alnını öptüm. Saçlarını okşadım, öpücüklerimi burnunda ve yanaklarında gezdirdim.

"Seni seviyorum, Hyeya."

Sımsıkı sarıldım, sabah ilk onu görebileyim diye.

...

Saçlarımı tokayla tutturdum, gözlüğü taktıktan sonra Jimin'e döndüm. Baş parmağını havaya kaldırdı. Görünüşüm onay aldığına göre eksik kalmamıştı.

İmzayı at ve gel Hyeya. Yapabilirsin!

Çantamı omzuma aldım. Görüşme şerefine ilk defa kahvaltı hazırlayan Jimin'e sarıldım. Ayrıldıktan sonra Yoongi'ye döndüm. Yüzük yüzünden şişmiş parmağımı tuttu, yüzüğü uzun uğraşlar sonucunda çıkardı.

"Artık buna ihtiyacın yok, Hyeya."

Sarıldı. Tepki veremedim, kalbime ok saplanıyor gibiydi. Günlerdir içimde kıvranıp duran kötü his su yüzeyine çıkıyor, gözlerimde yaş olarak birikiyordu.

"Döndüğümde burada olacak mısın?" dedim titrek sesimle. Saçlarımı okşadı, başını salladı. İnanmadım, inanmam da beklenemezdi zaten.

■■■

"...Bygone isimli romanın XX Yayınevi tarafından basılması zannımca onaylanmıştır.

Yazar Jung Hyeya."

Sözleşme kağıdını çantama koydum. Kapının şifresini girmek üzere dokundum. Kalbim ilk defa bu kadar hızlı atıyordu, bacaklarımın üzerinde durmakta zorlanıyordum. Sessiz bir evle karşılaşmaktan, Yoongi'yi görememekten ölesiye korkuyordum...

Duvardan tutunarak oturma odasına girdim. Jimin yoktu, Yoongi koltukta beni bekliyordu. Yanında duran bavullara baktım. Dudaklarımı aralamaya çalıştım, kilitlenmişlerdi. Gözlerine baktım, kıpkırmızıydı. Acı veriyorsa neden bunu yapıyordu?

"Söz vermiştin."

Gözlerimden yaşlar dökülmeye başladı. Verdiği sözü tutamayacak kadar mı tahammül edemiyordu bana?

"Yapamıyorum. Seni seviyorum ama, yapamıyorum." Ayağa kalktı, karşıma geldi. "Seninle nişanlandım, ailenle tanıştım, hastanede işe girdim. Hepsini bizim için, istediğim için yaptım. Ama başaramadım, Hyeya."

"İstersen hastaneden ayrıl, nişanı da at." Bavulları tutan koluna yapıştım. "Yine de gitme Yoongi!"

"Anlamıyorsun!" Elimi itti. "Ben sorumluluk istemiyorum! Eğer seninle kalırsam seninle evlenmem, çalışmam, burası bizim evimizmiş gibi davranmam! Bu şekilde nasıl dayanabilirsin? Sevgin bittiğinde yaşlı ve yıllarını boşa harcamış bir kadın mı olmak istiyorsun?!"

"Gitme..." dedim gözyaşlarımın, hıçkırıklarımın arasından. "Ortak yol bulabiliriz."

Başını iki yana salladı. "Senden nefret etmek istemiyorum. Benden nefret et istemiyorum. Yıllarını çalmak istemiyorum." Elinin tersiyle gözyaşlarını sildi. Alnını alnıma dayadı. "Tüm sorumluluğu üstlenemezsin, Hyeya."

"Seni seviyorum Yoongi. Gitme. Tekrar düşün, lütfen."

Yalvarmamın anlamı yoktu, karar çoktan verilmişti.

"Bir gün karşılaşırsak eğer...evlenmiş ol, tamam mı ahjumma?"

Sahte gülümsemesini takındı, bavullarını kulpundan tutup evden ayrıldı. Ruhum gibi yabancı ve boş evde tek başıma kalakaldım.

...
...
...

■■■

"Sana söz veriyorum. Gelecek hayatımda da seni seveceğim, tıpkı geçmişte oldu gibi."

Alayla söylendim. Kendi romanım dahi saçma geliyordu. Eski kurguyu sildiğim zaman aktarmaya çalıştıklarını görebildiğini söylemişti, yalandı. Aktarmaya çalıştığı tek şey gitmekti. Roman karakterlerinin birbirlerinin reenkarne hallerini, yeni karakterlerini olduğu gibi kabullenip sevmesi değildi. Benim bunu anlamam çok uzun sürmüştü gerçi.

"Bygone."

Yanıma gelen garson fısıldadı. İlgisini çekmişe benziyordu. İngilizce'ye tercüme edilmiş kitabı uzattım.

"Al, senin olsun. Sevgilinle ayrıldığında okursun."

İçkimi yudumladım. Romandan elde ettiğim gelirle yaptığım ilk iş yurtdışına çıkmak olmuştu.
İlk durağım olan Kanada, ilkbaharda çok güzeldi. Çoktan kendime mesken edindiğim yerler vardı. Işıklarla renklendirilmiş tarihi caddeyi gören kafe bunlardan en sevdiğimdi.

Boş bakışlarımı caddeye yönelttim. Diğer dükkanların aksine ışığı daha az alan ayakkabıcının önündeki siyah silüet tanıdıktı. Çok tanıdıktı...

Uzun zaman sonra onu gördüm.

(Bölüm wattpad yüzünden sıkıntılı olabilir.)

magic words |m.yoongiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin