Küçük bir yalanla gerçekleri kolaylıkla sakladım, üstüne soru sormadılar.

Yatağıma uzandım, örtünün altına girdim. Farklı bir odada, farklı bir atmosferde ilk gecemi geçirecektim ve günüm tahmin ettiğimden çok daha iyi geçmişti. Bilmediklerimi öğrendiğim, çevreyi keşfedebilmeye vaktimin olduğu bir gün olmuştu ve bunların hiçbirini tek başıma yapmamıştım, yeni tanıştığım iki kişi oldukça yardımcı olmuştu.

"Harper," Luna, yastıktan başını kaldırıp yana baktı. "şu kandilleri söndür. Sen de Valerie." Harper başucundaki kandili söndürürken ben de muma üfledim. Odayı karanlığa boğdum, içeriyi sadece ay ışığı aydınlatıyor oldu.

Başımı tekrar yastığa koyarken mırıldandım, "İyi geceler." dedim, ardından sesimi kısık tutup tavana bakarak, "Sana da iyi geceler." diye fısıldadım. Zihnimde bir karıncalanma hissettim, beni duyduğunu biliyordum.

**

Sabah, güneşin ilk ışıklarıyla gözlerimi açtım. Ayılmayı bile beklemeden yatakta doğruldum ve odanın içinin hala loş olduğunu gördüm. Karşımdaki iki yatağa baktım, kızlar hala uyuyorlardı. Çok erkendi, benim gibi değillerdi ve geç uyanıyor olmalıydılar.

Sessizliği bozmadan yataktan kalktım, karışmış saçlarımı düzelttim ve dolabın içine attığım eşyalara yöneldim. Üstümü yavaşça değiştirirken odada görünmez gibiydim. Onlar uyanana kadar odada sessizce bekleyemezdim, saatler sonra uyanabilirlerdi. Odada vaktimi geçirmemi sağlayacak hiçbir şey yoktu. Sadece büyü kitapları vardı, onları da okusam bile anlayabileceğimi düşünmüyordum.

Üzerimi değiştirdim, saçlarımı atkuyruğu yaptım ve kızlara bir kere daha bakıp kapıdan sessizce çıktım. Bahçede gezecektim, belki Karanlık Orman'a çalıların ötesinden bakardım. Sınırı geçmek başımı derde sokabilirdi, çalıların ötesinden ormana yaklaşmaya çalışmak ceza almama sebep olabilirdi, öğrencilerin ve insanların ormana girmesi yasaktı. Sadece uzaktan izlemem mümkün olacaktı.

Ortak salondan geçtim, bir kişinin bile olmadığını gördüm. Gözlerim bir anlığına panoya değdi, başöğretmen Kaira'nın yapacağı konuşmanın duyurusu çoktan asılmıştı ama benim ilk önce Rendal'ı görmem gerekiyordu. Tabii, bu saatte Rendal bile uyanık olmamalıydı ya da odasına geçmemişti. Bekleyecek ve zaman öldürecektim.

Salondan hızlıca çıkıp ve aşağı indim. Öğrenci binasından çıktığım gibi merdivenlerin tepesinde durdum ve temiz havayı içime çektim, gözlerimi kapattım. Bahçede kimse yoktu, sadece sabit hızla yürüyen muhafızlar ve görevliler dolaşıyordu. Öğrenciler henüz kalkamamıştı ve bu sessizliği sağlıyordu, kuşların seslerinin duyulmasını mümkün kılıyordu.

İlk önce sağa döndüm. Karanlık Orman tarafındaki demir kapının önünde durdum, dumanların ardına uzaktan baktım. Ellerimi ceplerime sokup ağaçları izlerken hasretle iç çektim. Uzaktan ağaçlar bile görünmüyor, dumanların ardına kendilerini gizliyorlardı ama benim ormanı hatırlamak için dumanların ardını görmeme gerek yoktu, gözlerimi kapatsam bile aklımda canlanıyordu.

Yanımdaki ağacın kalın gövdesine dayandım ve Karanlık Orman'a doğru gözlerimi kapattım. Zihnimi kullandım, hayal ettim ve ormanın içinde dolaştım. İlk ağaçları geçince, dumanların ardına bile girmeye gerek kalmadan göreceklerimi aklımda gördüm. Karşıma ilk önce kuşlar çıkacaktı, Karanlık Orman'ın neminden kaçmaya çalışan, kıpkırmızı tüylere sahip olan ve nesilleri neredeyse son bulmaya yüz tutmuş olan zeniler ağaçların tepesinde oturuyor olacaktı. İlk önce onlar beni büyüleyecekti, ardından tazılarımı görecektim.

Drogo, zenileri ne zaman görsem geri dönmem gerektiğini zihnime fısıldardı, sebebini sonradan anlamıştım. O büyük kuşlar, Karanlık Orman'ın girişinde yaşarlardı ve derinlere inmeleri yıllar önce yasaklanmıştı. Hem yemek olmamak için hem de ormanın karanlığından uzak kalmak istedikleri içindi. Onları görmek demek, çıkışa yaklaşmak demekti ve Drogo beni çıkıştan mümkün olduğunca uzak tutmuş, hazır olmadan dışarıyı görmemi istememişti. Bu yüzden o kuşları sadece iki kere görebilmiştim, bir daha mümkün olmamıştı.

ANWAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin