"Yahu,"dedi o sırada. "Bu kadar olaydan nasıl böyle kolay paçayı yırttığını düşündün mü hiç?"

Gözlerim yan profiline üstün körü değip tekrar botlarımın siyah burunlarına döndü.

"Hayır."dedim umursamaz bir sesle. Düşünmem gerekenler listesine bile girmeyen bir noktaydı bu. Daha önceleri sorunsuz bir öğrenciydim, ama bu son olanlardan sonra tahammül sınırım darmadağın olmuştu ve bana acıyarak bakan ahmaklara zerre tevazu gösteremiyordum. Pişman mıydım? Belki biraz. Umurumda mıydı?

Kesinlikle hayır. Birileri çıkıp insanlara kıçı kırık yalancı merhametleri arkasına sakladıkları pis ve kokuşmuş acımalarını bir taraflarına sokmaları gerektiğini öğretmeliydi.

Ve şuan için bu göreve benden daha uygun biri daha yoktu sanırım.

Tüm ailesi bir trafik kazasında ölmüş, küçük kardeşiyle beş parasız ortada kalmış o soğuk ve arıza tip.

"Kızım çok ilginç ya. Düşünsene geçen bir alt sınıfta ki çocuk arkadaşını yumrukladığı için uzaklaştırma aldı. Kazulet herif elinden gelse çocuğu okuldan atacaktı, ama sana elini uzatamıyor. Var bir bit yeniği ama hadi hayırlısı."

"Hıhım."

"Dinlemedin değil mi?"

Gözlerimi botlarımın burunlarından alıp yüzüme çarpan soğukla beraber Gülfem'in bıkkın yüzüne baktım.

"Hıhım."derken sesim vurdum duymazdı. "Benim eve geçmem lazım, Doruk gelir birazdan. Yarın görüşürüz."

Gülfem söylene söylene otobüs durağına doğru yol alırken ben yürümeyi tercih ederek adımlarımı onun tersine yönelttim. Yürümek biraz zihnimin dağılmasını sağlıyordu. Eğer astım krizine girip geberip gitmeyeceğimi bilsem ciğerlerim patlayan kadar haykırarak koşardım ama hiçbir zaman öyle bir ayrıcalığa sahip şanslı kişilerden biri olamayacaktım. Büyük ihtimalle köşe başına kadar koşmaya kalksam yarı yolda ciğerlerim patlardı.

Soğuk, bunu zaten çok güzel yapıyordu. Yüzüme vuran keskin ayaz, tenimi yalayıp geçmiyor keskin tırnaklarıyla kesiyordu. O yüzden kafamı boynuma sardığım atkıya biraz daha gömdüm ve ayaklarımı hızlandırdım.

Tabi yolda kafanızı bir deve kuşu gibi kendi koynunuza gömüp, gözlerinizi ayaklarınızdan ayırmazsanız en iyi ihtimalle birine çarpardınız. Ya da benim gibi şansın tek harfini bile üzerine taşımayan bir insan olarak duvara çarpmanız kaçınılmaz bir durum olurdu.

Acıyan alnımı elimle ovalarken ağzımın içinde söve söve bir adım geri çekildim. Tabi sövmelerim çarptığım duvarın nefes alan canlı kanlı bir insan olduğunu anlayana kadardı. Elim alnımda öylece dururken gözlerimi yavaşça kaldırdım ve uzun bir yol sonunda ulaşmam gereken yere ulaştım.

Gözlere.

Bazen, bazı insanları sadece eşsiz göz renklerinden tanıyabilirdiniz. Yüzünü görmeye, sesini duymaya ihtiyacınız olmazdı. İrisleri yeterdi. Çünkü o gözlerden dünya üzerinde sadece bir tane olduğunu bilirdiniz.

Şuan baktığım gözlerden dünya üzerinde yüzlerce vardı. Belki binlerce. Ama yine de, adamın yüzünü silseniz ve bana sadece gözlerini gösterseniz size onun kim olduğunu hiç şaşırmadan söylerdim.

ŞEHBALDonde viven las historias. Descúbrelo ahora