Güneş ışığı tenini okşadığında kocaman bir gülümseme yayıldı çehresine. Yanaklarına değen kirpiklerini kırpıştırıp göz kapaklarını yavaşça araladı. Yüzüne vuran aydınlık kalbine de vurmuşçasına, huzurun hakimiyetini sarstı heyecanı. Hayat ona yine bir cevap sunuyordu aslında. "Mutluluk yeni bir güne merhaba diyebilmekti" diye düşündü, mutluğun dışarıda olduğundan habersiz bir şekilde.
Yavaşça yerinden doğrulup, teninde yayılan karıncalanmanın tadını çıkarmak istercesine, heyecanla atan kalbi eşliğinde, yatağının karşısındaki terasa ilerledi. Sabah güneşinin tenini okşamasına izin verdi. Yeni uyanan şehri dinledi. Derin bir nefes aldı sonra. Süratle giden arabalar, egzozlarından çıkan dumanlar , çalan kornalar , kaldırımlarda koşturup duran yayalar…Bu gürültüye telaşa katılmamak daha da mutlu etti onu. O yüzden kapamıştı ya kendini bu küçük eve. Bir tarafta hayatın telaşesine kapılmış insanlar, diğer taraftaysa telaşenin arasında ölümü unutmuş ama sonunda yine ölmüş olanlar. Bir tarafta şehrin göbeği, öbür tarafta ise hayatın acı gerçeği. Bir tarafta yaşam, öbür tarafta ölüm. Bir tarafta kalabalık bir cadde, diğer tarafta kasvetli unutulmuş bir mezarlık… İşte onu hayattan koparan da buydu. Bazen aklındaki tüm soruların cevabını almak için kendini telaşlı kalabalığın ortasına atmak istiyor fakat onu bu fikirden vazgeçiren yine o mezarlık oluyordu. Sonra bir kere daha korkuyordu hayatın telaşesinden, hatta geçen zamandan…
Mutluluk ve huzur yerini yine onu yiyip bitiren endişeye bıraktı. Yine Bir soru tufanına tutuldu zihni. Hayat dolu kaygısız biri olarak tutmuştu halbuki bu evi.
Eğer o gece olmasaydı, eğer o gece hiç yaşanmamış olsaydı, şuan belki de kapalı kapıların ardında saklanan bir korkak olmazdı. Korkaklık köleliktir. İşte o, "O" geceden sonra köleliğe mahkum oldu. O , uğursuz gecenin karanlığının , çalan sirenlerin , yanıp sönen ışıkların hatta o gecenin kendisinin kölesi oldu. O lanetli geceye her şeyini verirdi , asla yaşanmamış olması için. Eğer böyle bir şansı olsaydı, ki yoktu, hiç düşünmeden kullanırdı .
O geceki siren sesleri yine kulaklarını doldurduğunda, yüzündeki gülümsemede kayboldu içindeki huzurda . Artık endişede yoktu, yalnızca acı vardı onun için. Tarifi imkansız bir acıda kavruluyordu kalbi hatta ruhu. Ellerini kulaklarına götürüyor hıçkırarak ağlıyordu. Açarsa her şeyi tekrar yaşamaktan korkarcasına gözleri sımsıkı kapalıydı . Her şeyden korkar olmuştu belki o geceden sonra ama bu korku bambaşkaydı. Bu korku kaybetme korkusuydu çünkü…
Bir histeri krizine girdi. Satlerce sallandı.O acı siren sesini mırıldandı. Sonraysa gözyaşları içinde uykuya daldı. Evet o , bu kadar güçsüzdü bu kadar korkaktı. Ve çok iyi bir hizmetkardı.
Özgürken hapis hayatı yaşamaktı onunkisi. Hatta canlı canlı mezara girmekti… Neden yaşamaya devam ediyordu ona bile anlam veremiyordu. İntihar etmek istedi hep ama onu hep bir şeyler engeldi. Ama o bir şeylerde soyutluktan ibaretti. Soyut olan bir o kadar da somutçasına baskı kuran , hissedilen ama sanki dokunulacakmış hissi veren …
Hiç uyanmamak isterdi. Ölümün soğuk nefesini ensesine üflemesini değil soğuğuna hapsetmesini isterdi kendini. Sanki boynunda bir tasma takılıydı ve onu var gücüyle itaat etmesini haykırıyordu. Sanki o bir hizmetkardı…
Terasta daldığı uyku ona yalnızca kısa bir süre uykuda kalmasına izin veriyordu. Sonbaharın soğuk nemli rüzgarları tenini dövüyor , titremesine neden oluyordu. Yavaş yavaş daldığı uykudan ayrıldı. Uyumadan önceki anıları aklına hücum ederken aceleyle ayaklandı ve düşüncelerine engel oldu. Dışarıyı izlemeye koyuldu. Ne zaman gece olmuştu. Şehrin ışıkları gecenin kara örtüsünü süslüyordu. Sokak lambaları çevrelerinde oluşturduğu ışık haleleri eşliğinde öylece bekliyordu. Bomboş sokaklar telaş içindeki insanların huzur dolu evlerinde olduklarını gözüne sokarcasına sessizdi. Bugün daha da korkutmuştu hayat onu kendinden. Acılarından uzaklaşmak istediğinden yağmurdan kaçarcasına büyük adımlarla odasından geçip sığınağına doğru ilerledi.
Farklı hayatlara yelken açma vakti gelmişti. Madem hayata kendi olarak katılamıyordu HAYAL olurdu. Dün Emma ydı , ondan önce Elizabeth , ondan öncede hatırlamadığı bir sürü kişi… Şimdi sıra kimdeydi? Bir kraliçe mi olcaktı bir köylü mü ? Bir hizmetkar mı olcaktı bir sahip mi ? Hangi sayfalarda gezinecekti ? Hangi mevsime hangi aşka hangi hayata yelken açacaktı ? Tozlu sayfaların ardında güvendeydi.
Raflardaki gizli hayatlara göz gezdirdi önce… Gözüne ilişen kapkalın ismi okunamayacak kadar küçük yazılmış olan kitabı çekip çıkardı. Hizmetkar…
Kapağını yavaşça çevirdi.Ve o sözcükler dudaklarından döküldü.
“Ölüm kadar iyi bir sahip, korkak olan kadar iyi bir hizmetkar yoktur. “
YOU ARE READING
HİZMETKAR
Teen FictionÖlüm kadar iyi bir sahip, korkak olan kadar iyi bir hizmetkar yoktur.