1.Bölüm

15 1 0
                                    

Yine gecelenin uzun geleceği bir günün sonun. Üstelik bu sefer fiziksel olarak da yorgundum. Ağır ağır ilerliyordum havaalanında. Kafamı sağa çevirdim vedalaşan bir aile gördüm annesi nasıl da sıkı sarılmıştı. Kim bilir nereye gidecekti de ne kadar çok özleyeceklerdi bir birlerini. Aman gözlerim doldu. Gerçekten çok salakça. Özlemek diye bir duygu yoktur. İnsanların uydurduğu basit bir duygudur. Sonra sol tarafa baktım. Ağlamaktan gözlerinin altı mor halkalarla kaplanmış, göz torbaları belirginleşmiş, gözleri küçülmüş bir çift. Hani erkekler ağlamazdı?

Babam bana öyle öğretmişti. Özlemek yok! Sevmek yok! Ağlamak yok! Gülmek yok!
Nefret?

Var! Sonsuza kadar var hemde. İlk önce babam olacak o heriften sonra da diğer insanların sevdiği herşeyden nefret ediyorum.

Telefonumun sesiyle düşüncelerimden ayrıldım. Arayan babamdı. O sesi duymak beni ne kadar iğrendirse bile burda bu sevgi gösterilerini izlemek daha kötüydü.

"Ne var?"

"Nerdesin?"

"Havaalanında."

"Açsan bir yerde otur bir şeyler ye ben 15-20 dk ya gelip alacağım seni."

Hiç bir şey demeden yüzüne kapattım.

Bu adamı derdi neydi beni ordan oraya sürüklüyordu. Önce düzenimi kurduğum onu 2 hafta da 3 hafta da bir görüp huzur dediğim  memleketimiz olan İzmir'den doğup annem biz terk eden kadar ki 5 senemi geçirdiğim yere Kanada'ya getirtti. Getirtti diyorum çünkü benim fikrimi önemseyen kim? 4 gün sonra da Kanada'dan İstanbul'a getirtildim. Allah bilir ne haltlar yedi.

İstanbul da İzmir de Kanada da benim için ayrı ayrı özel yere sahip dedim ya sevmeyi bilmem ben nefret ederim herşeyden herkesten. Beni bu hale getirenlerden. İşte bu şehirlerden ülkelerden de ayrı ayrı nefret ediyorum...

Benim bildiğim şehirler hikayelere ortak olur. Bir şehir eksikse hikaye de yarım kalır benim hikayem başlıktan ibaret sadece. Bir harf bile yazmıyor.

Yaşadığım her anın acısı, hissettim her nefret zerresine kadar içimde hala, virüs gibi bir şey. Yayılıyor tüm hücrelerime bu acı. İliklerime kadar hissediyorum. Ve ben bu acıyı bu nefreti asla unutmayacağım.

Telefonuma gitti elim. Bu hayatta tek varlığım olan beni 6 yaşından beri yalnız bırakmayan, kardeşim dediğim, belki de nefret etmediğim, edemediğim tek kişi olan Kaan'ı aramaya yeltendim.

Kaan benim İzmir'den arkadaşım. Annesi Sanem teyze ve Tevfik amcayla o kadar iyi biriler ki. Bazen acaba benim de böyle bir ailem olsa ne olurdu sanki diye düşünmeden edemiyorum. Ama üçü de bana hep aile sıcaklığı verdi.

Tevfik amca babamın eski dostuymuş. Bu kadar iyi bir adam nasıl olurda babam gibi biriyle arkadaş olur anlamıyorum.

Telefonu hemen açtı.

"Alo?"

"Aras?"

"Efendim?"

"İndin mı uçaktan?"

"Evet, nasılsın?"

"Ben iyiyim asıl sen nasılsın? Neredesin? Okulun da çok aksadı"

"Merak etme ben Adnan Dağlı'nın oğluyum. Başar parayı geçirir." Dedim
Yapmacık bir gülümsemeyle. Dalga geçtiğimi anlayarak.

"Saçmalama Aras annem de seni çok merak etti ve hepimiz seni çok özledik" dedi.

Özlemek!!! Yutkundum. Yutkunamadım. Gözlerim mı doldu benim? Hayır Aras hayır!! Erkekler ağlamaz...

Silkinip kendime geldim.. kısık bir sesle

"Bende" diyebildim.

"Aras eğer istersen yanına gelebilirim? Seni orda da yalnız bırakmam."

"Yok eyvallah kardeşim ben basımın çaresine bakarım dikkat et kendine sen"

"Sende kardeşim" dedi. Kapattık.

Etrafımda yolcuları karşılamaya gelen ya da uğurlamaya gelen yakınlarıyla gerçekleştirdikleri sevgi gösterilerini izliyordum.

BOŞLUKWhere stories live. Discover now