İçeriye girip kapıyı arkamdan yavaşça kapadım. Adımlarım direkt olarak merdivenlere yönelmişti. Oradan da Merih'in odasına. Odaya girip kapıyı arkadan kilitledim.

Kokusu burnuma ulaşınca durmaya yüz tutmuş göz yaşlarım şiddetlendi. Dudağımı ısırıp yatağa yöneldim. Ama yatağa oturmak yerine yere çöküp sırtımı yatağın kenarı ile birleştirdim. Bacaklarımı kendime çektim. Yatağın kenrında böyle otururken, aciz, çaresiz, bitkin, yaralı bir kedi yavrusuna benzettim kendimi.

Birine ihtiyacım vardı. Beni sıkıca saracak, saçlarımı okşayacak, başımı göğsüna koyacağım birine ihtiyacım vardı. Merih'e. Ancak o yapardı bunları.

"Çabuk gel lütfen soğuk adam. İhtiyacım var sana." Kendi kendime fısıldadım. Ama o an beni duyduğu konusunda emindim. Hissetmiştir kesin.

Boş odada hıçkırıklarımın sesi duyuluyordu. Artık sarsılarak ağlıyordum. Abimin dediklerinin ağırlığı  iyice etkisi altına alıyordu beni çünkü.

Dedikleri o kadar zalimceydi ki, içimde ölmeye yüz tutmuş küçük kız çocuğu bile korkuyla sarsılmıştı. Yaşanan onca şeyin yalan olduğunu söylemesi... Kaldıramayacağım  cinstendi.

Eğer gözleri de dediklerini desteklemeseydi  inanmazdım ona. Yemin ederim inanmazdım. Ama sözleri her ne kadar acı vericiydise gözleri daha da can alıcıydı.

Kalbim acı ile kavruluyordu. Göz yaşlarım da yanaklarımı kavuruyordu. Her geçen saniye daha da berbat bir hal alıyordum.

Hıçkırıklardan boğazım acıyordu. Gözlerim zaten çoktan felaket bir vaziyet almıştı. Bunlar içimde olanlardan daha az etkiliyordu beni açıkçası.

Orada olana dayanamıyordum artık.

Yine fısıldadım.

"Yalvarırım Merih çabuk ol."

O kadar ihtiyacım vardı ki şuan ona, dünya üzerindeki hiçbir şey, hiçbir canlı ona olan muhtaçlığımı gideremezdi.

Hıçkırıklarım arasından dış kapının kapanma sesini duydum. Gözlerim sevinçle parlasa da, bu sadece birkaç saniye sürmüştü. Yani Öykü ile Emir'in sesini duyana kadar.

"Bebeğim sen üst kata bak. Ben buraya bakacağım," dediğinde Emir sesi bana kadar ulaşmıştı. Çok endişeli ve yüksekti sesi.

Sanırım yine benim yüzümden.

"Dolunay!" diye bağırmıştı Öykü, titrek sesine rağmen. Onun endişeli sesi de kulağıma dolunca iyice sindim oturduğum yere.

Hıçkırıklarımı bastırmak için elimi ağzıma bastırdım, ama nafile.

"Dolunay!" diye yine seslendi Öykü. Ve çok geçmeden bastıramadığım hıçkırıklarımı duyarak kapıya vurmaya başlamıştı bile.

"Dolunay, iyi misin kardeşim?" Sesi o kadar cılız ve o kadar titrekti ki, yine onu ne kadar korkuttuğumun farkına vardım o saniyede.

Cevap vermedim ona karşı. Belki de veremedim.

"Emir! Dolunay burada!" Benden cevap alamayınca bu sefer de Emir'e seslenmişti.

"Dolunay lütfen kapıyı açta yanına geleyim."

Lütfen sadece Merih gelsin.

"Dolunay, iyi misin?" Bu Emir'di.

Onun sorusuda cevapsız bir şekilde havaya karıştı.

"Hadi aç kapıyı da sana yardımcı olalım."

KARANLIK İKİLEMWhere stories live. Discover now