KS:YS 21

24 6 2
                                    

"Sen haklısın oğul. İkizler bizim için umut vât ediyorlar. Belki de vizigotların en aptal soyu bunlara ait."

"Olabilir baba. Benim korkum Can'dan yana. Çok şüpheci davranıyor. Bir yerde bir açığımızı yakalarsa diye korkuyorum."

"Sen Can'ı boşver. O ikizi olmadan hiç bir şey yapamaz. Canan da kafesimizde zaten."

"Öyle değil mi Emir?"

"Evet öyle baba. Canan aramızda kalpten kalbe bağlar olduğunu düşünüyor."

"O düşünebilir ve kendini bu düşünceye saptırabilir ama sen Emir. Kesinlikle böyle bir hataya düşmemelisin. Eğer o kıza aşık olursan ostorgotların sonunu getirirsin. Her şeye olmaması gereken açılarla bakmaya başlarsın ve bu senin hedeflerinde sapmalara yol açar. Aşk konusunda beynin kalbine hükmetmeyi bilmeli oğul."

"Haklısın baba her şey olması gerektiği gibi olmalı."

Emir ve Ufuk bey arasında geçen bu sözler yerini uzun soluklu bir sessizliğe birakmıştı. Nisan ayının serin havası bu bahçe için geçerli değildi. Kış kadar etkili olmasa da soğuk hava bahçede hakimiyetini korumaktaydı. Bir baba ve bir oğul. Rüzgara karşı çıkmak yerine rüzgarla iş birliği yapmayı tercih etmişlerdi.

"Hadi içeri gidelim baba." Emir'den çıkan soluk ama istekli ses Ufuk beye iletildiğinde önce derin bir nefes alıp hızlıca verdi. Daha sonra cevap vermek yerinde oğlunun isteğini yerinde getirerek eve doğru ilerlemeye başladı.

Evdeki neşe kaynağı sadece Canan ve Burak hoca arasında geçen sohbetten ibaretti. Diğerleri bu gülüşlerden soyutlanmaya kararlı gibiydiler.

Her gün değişen maskeleri kimliklerini kaybetmelerine sebepti oysa. Aynı anda gülerken kin beslemek zaman gerektirirdi. Tam 600 yıllık bir zaman. Hiç eskimeden kendini yenileyen bir nefret. Emir bu hislerle büyümüştü. Babasının oğluydu O. Öncelikleri olan ve sabit bir yolda ilerleyen. Sadece babası böyle değildi elbet. Tüm ostorgotlar için geçerli bir huydu adeta. Emir her zamanki gibi koridorun bitimindeki pencereden nisan yağmurunu izliyordu. Çok değildi zaten. Ufak ufak çiseliyordu yağmur. Bazen öylece bakıp dalmak bilincinizi kapatsada bilinçaltı için harekata geçme anıydı. Böyle bir durumda gözler kör, kulaklar sağır olurdu. Ancak. Kalp denen ve ne zaman ne karar vereceği belli olmayan raydan çıkmış tren misali o varlık hiç bir zamam ve mekan bilmeksizin alarm veriyordu yakınında gördüğünü. Canan uykulu gözlerle odasından çıkarken karşısında Emir'i görünce ufak bir şok yaşadı.

"Günaydın Canan. Keşke kalkmasaydın birazdan akşam olacak."

"Sana da günaydın. Benim uyku saatlerim çok özeldir." Umursamaz uykulu sözlerdi bunlar.

"Canan. Günde kaç saat uyuyorsun?"

"Değişiyor. Bazen günün yarısını bazen daha fazlasını uyuyarak geçiriyorum." Komik bir şey söylemiş gibi cümlesinin sonuna kısık tonda bir kahkaha ekledi.

"Neden bu kadar çok uyuyorsun?" Emir'in sakin ve meraklı sesi Canan'ı ciddiyete davet ediyordu.

"Genelde gerçeklerden ve öğrendiklerimden kaçmak için bazen de bu gerçeklere kafamı fazla taktığım için."

"Neden uyumayı tercih ettin. Yalan söyleyebilirdin yada umursamayabilirdin."

"Yalan söyleseydim kendime ihanet etmiş olurdum. Umursamasaydım önceliklerimi yok etmiş olurdum."

"Senin önceliğin ne?" Meraklı ve korkulu gözler Canan'ın gözlerinde büyümüştü biraz daha.

"Benim önceliğim. Alarik. Ben aptal değilim Emir. Sadece iyi bir oyuncuyum ve bu sahnenin sonunda kaçtığım gerçekler beni bulacak. Bundan eminim." Emir'i iki parçaya bölen bu sözler onu büyük bir şok etkisine sokarken Canan bıyık altından gülerek ona karşılık veriyordu.

KEHANET Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin