birinci bölüm

13 0 0
                                    

Temmuz sıcağı. Temmuz'un kavurucu sıcağı.

Genç kadının alnına değen yakıcı hüzmeler, tüm bedeninin sırılsıklam terlemesine sebep oluyordu.
"Allah'ım," diye mırıldandı güneş gözlüklerinin ardından gökyüzüne hafifçe bir bakış atıp. "Cehennemden küçük bir fragman sanki bu hava."

Ardından adımlarını hızlandırarak kendisini son model lüks arabasının içine ivedilikle attı. Arabayı çalıştırır çalıştırmaz bedenini sarmalayan soğuk hava dalgası sayesinde kendisini birden o kadar çok iyi hissetti ki sanki az sonra kıyametin kopacağını unutmuştu! Buz mavisi gözlerini esir alan güneş gözlüklerini, başının üstüne doğru götürürken sağ ayağı gaz pedalının üzerindeki yerini almıştı bile.

"Haydi bakalım, Aslı Erdem." Gözleri, yolu büyük bir dikkatle takip ediyordu. "Buyur, kimin olacağı
bilinmeyen cenaze namazına."

*

İki katlı evin önünde durduğunda arabadan inmeden hemen önce derin bir nefes çekti ciğerlerini şişirerek.
Babasının artık kendisine vermesi gereken bir hesabı vardı ve aslında bu hesap gün geçtikçe kabarıyordu.

Tahammül sınırının epeyce eşiğinde olduğunun farkına vararak arabadan indi.

Kendisine kapıyı açan Hande Hanım'a yüzüne yerleştirmekte artık ustalaştığı sahte gülümsemelerinden birisini bahşetti. "Günaydın, Hande abla. Babam içeride mi?"

Hande Hanım, kızın yüzünde beliren gülümsemenin altındaki soğuk ifadeyi görünce şaşakaldı. Aslı Erdem. Kahkahalarıyla bu evin iki katını da inleten kız, birden yok olmuştu. Birkaç saniyelik tereddütün ardından hızlıca başını salladı. "Salonda, Aslı Hanım."

Aslı, teşekkür edercesine başını salladı ve salona yöneldi.

Yavuz Erdem, salondaki büyük kanepeye yerleşmiş; bir yandan gazetesini okuyor bir yandan ise pazar kahvesini yudumluyordu. "Ooo, sefanız bol olsun babacığım," dedi alay dolu bir sırıtmayla Aslı. Babasının tam karşısındaki kanepeye otururken buz mavisi gözlerini, babasının buz mavileriyle birleştirmişti.

Çivi kadar sertti bakışları. Yavuz Erdem, kızının ukalalık kokan cümlesine aldırış etmemişti ancak kıyametin habercisi olan fırtınanın, ayaklarının hemen altında dolandığını duyabiliyordu. Öyle ki tam karşısına oturan ve kendisine buz gibi gözlerle bakan kızdan yayılan öfke, attığı sert adımlarla adamın kulaklarını tırmalıyordu.
"Hoşgeldin kızım," dedi elindeki gazeteyi rastgele katlayıp önündeki masaya koyarken. "Hangi rüzgâr, celallendirdi seni?"

"Seni parçalara ayıracak rüzgâr, babacığım." Tatlılıkla sarf ettiği sözcükler, kemik kadar sertleşmişti. Büyük bir hışımla çantasını açtı. İçinden çıkardığı kağıt parçalarına babasının yüzüne doğru fırlattı.

Yavuz Erdem, yüzüne ulaşamadan masanın üstüne saçılmış olan kağıt parçalarına baktı. "Neymiş bunlar, benim güzel kızım?"

"Barış'ın otopsi sonuçları! Hani eceli gelmişti, baba? Hani artık alacağı nefes sona ermişti?" diye bağırırken istemsizce ayağa fırlamıştı Aslı. Babası da kaşlarını çatıp ayağa kalkmıştı. "Bunları bana sen, söyledin baba." derken baş parmağıyla adamın göğsünü yumrukluyordu. "Sen, söyledin! Ama..." Buz mavisi gözleri, akmayan yaşlara misafirlik ederken sesinin titremesine engel olamamıştı. "Ama burada, onu benden alan şeyin lanet bir trafik kazası olduğu yazıyor!"

Yavuz Erdem, tek kaşını havaya kaldırırken sükûnetini koruyordu. "Bana bak baba," Sesini yükselten genç kadın, evin alev almasına neden olacak kadar öfkelenmişti. "Eğer bu kazada parmağın varsa, seni kendim öldürürüm."

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Dec 21, 2016 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

AZATWhere stories live. Discover now