1. Bölüm

155 25 3
                                    

Bir çıldırma haliydi aşk ve belki de herkesin yaşamında çılgınca şeyler yapmaya ihtiyacı olduğu için aşık oluyorduk. O çılgınlık bize ne kazandırıyor, neyi tattırıyordu ki eksikliğini hissedip arıyor, çektireceklerini bile bile pek fazla kaçıp kurtulmaya çalışmıyorduk. O anki durumum her ne kadar böyle olsa da şimdi kaçmak, daha da uzaklara kaçmak istiyorum. Bana bu güzel çılgınlığı, bu güzel anıları ve bu acıyı yaşattığı için de Deniz'e teşekkür ediyorum. Her ne kadar benim bu halimi görebilecek kadar yaşamamış olsa da...

Bıçaklandığı günden sonrasındaki halimi de anlatıyım isterseniz. Böylece üstte yazdıklarım daha da pekişir. 

Temmuz'dan o günden sonra hep nefret ettim. Günlerimin tükenip bu kötü kabustan kalkmak istiyordum. Gördüklerim gerçek gelmiyordu. Çok kötü bir kabus görmüş küçük, korkak bir kız çocuğu gibi hissediyordum kendimi. Ama bunlar gerçekti ve gerçekler canım yakıyordu. Evde durup dururken ağlama krizine giriyordum. Çözemediğim kelimeler kafamın içinde turluyordu. Babam her ne yaptıysa Deniz şu an onun yüzünden ölüydü. Düşüncelerim yönünde babama bakışlarım değişti. Annem bakışlarımı yakaladığında ne olduğunu sorar gözlerle bana bakıyor bense hiçbir şey söylemeden ortamı terkediyordum. Şişmiş gözlerim, kırmızıda ton atlayan burnum, ağrıyan başım ne kadar kızgın, öfkeli ve mutsuz olduğumu gösteriyordu. Hiç gerçek anlamda mutsuz olmamıştım. En sonunda annem tüm anlayışıyla bu şehri terk etmemizi teklif etti. Nereye giderdik bilmiyorum ama buralar anılarımızla doluydu. Nereye kafamı çevirsem gözümün önünde anılarım canlanıyordu. Ben de annemin şehir değiştirme fikrini kabul ettim. 19 yaşındaydım ve a,lemle yaşıyorum. Ne kadar utanç verici gibi görünse de şu an onlara ihiyacım vardı. Zengin bir aileyiz ve bunla övünemiyecek kadar çok şey gördüm. Bu zenginlik kimden/neyden geliyor belli bile değil. Babam oyuncu ve iyi para kazanıyor. Ama bu Türkiye'deki sayılı zenginler arasında 2. olmamızı açıklamaz. Bu sadece babamın dolandırıcılık yapan bir piç olduğunu gösterir. Hayatımda hiçbir yerde babamın ismini söylemedim ve özel okula gitmedim. Hayatımı normal biri gibi yaşamak istedim, zengin bir züppe gibi değil... 

1 ay sonra, Ağustos'ta, İstanbul'a geldik. Babam İstanbul'da bir stüdyoda yeni bir dizi yapımına başlayacaktı zaten. Ama İstanbul bile beni mutlu edemezdi. Boğaz'ın karşısına geçip düşünmek, deniz'in maviliğinde onun gözlerini görmek demekti benim için İstanbul. Acım hafiflemedi, en büyük kaybı ben vermiştim. Çevremdeki herkes bana destekleyen ve acıyan bakışlar atıyordu. Tek bir kişi dışında. Babam daha çok pişmanlık ve keşke... dolu bakışlar atıyordu ama hiç de üzgün gibi değildi. Sadece beni bu halde gördüğüne pişman gibiydi. Belki de benim Deniz'e gerçek anlamda aşık olamamı beklemiyordu. Diğer gelip geçici ilişkilerden birini yaşadığımı sanıyordu belki de... 

İstanbul'a geldiğimizde kendime bir söz verdim. Deniz'i öldürenin kim olduğunu ve niçin öldürdüğünü öğrenecektim. Babam hakkındki gizli sırları öğrenecektim. Hiçbir şeyden haberi olmayan bir Duru yerine herşeyi bilen bir Duru gelmeliydi. Karşı karşıya olduklarımı bilip hareket etmke benim için daha sağlıklı gibi görünse de aslında çok yıpratıcı olacaktı. Hayatımdan şüphe duymaya başlayacak duygularımı saklayıp duygusuzlaşacak ve belki de birini öldürmek zorunda kalacaktım. Değerlerim değişecek, başka birisi için bir başkasını feda edebilecek konuma gelecektim. Bu yepyeni Duru'yu acı dolu kalbiyle güçsüzce ağlayan Duru'ya tercih etmek zor olacaktı ama kararımı en başından vermiştim.

 İstanbul'a adımımı attığımda bacaklarım uyuşmuştu. Her yerim ağrıyordu. Yeni batmakta olan güneşe bakıp güzel manzarayı izledim. Boğaz tamamen karşımda duruyordu. Boğazın üstünde duran turuncumsu top parçası şeklindeki güneşe ve beraberindeki kızıl gökyüzüne baktım. Bu kadar güzel bir manzarayı Ankara'da yakalayabileceğimi sanmıyordum. Haftalar sonra gülmeyi unuttuğumu sandığım halde gülümsemiştim. Buraya gelmek belki de iyi bir fikirdi. Başım gökyüzünde bu harika manzarayı izliyordum ki tanıdık olmayan bir sesle irkildim. ''Çok güzel bir manzara değil mi? İstanbul'a ilk geldiğim de ben de böyle düşünmüştüm. Ama zamanla bu ortama ayak uydurup aklından bütün bu güzellikleri atıyorsun'' diyen sesin sahibine döndüm. Yemyeşil gözlerinin içi gülüyordu. İkimizin yan yana durması dünyanın sonunu getirebilirdi çünkü onun gözlerinden yaşama sevinci akarken benimkinden okunan tek şey umutsuzluktu. ''Ben bu güzelliği asla unutmam çünkü hayatımda hep güzel birşeyler olduğunu söyleyemeyeceğim.'' diyerek güldüm ama üzerimde duran bu yeşil gözler beni süzüyordu. Bir anda ciddileşmişti. ''Çok taze bir acın var. Seni tanımasam da bunu anlamamak zor değil.'' demesiyle irkildim. Önümdeki bu çocuk beni ürkütmeye yetmişti. İstanbul'daki tüm insanlar böyleyse ben burada normal birisi gibi yaşayamazdım çünkü Ankara'da birisine birşey olması kimsenin umurunda olmaz, hayatlarına devam ederlerdi. Yeşil gözlerine tekrar baktım ve o zaman bu özelliğin tek ona has olduğunu anladım. İnsan hayatının onun için ne kadar önemli olduğu bu gözlerden belli oluyordu. Ona güvenebileceğimi hissediyordum.''3 hafta önce birinin elimde ölüşünü izledim. Ve ben ona aşıktım.'' sesim anlatırken titriyordu. Açıklama yapmak zorunda değildim ama insan bu güven verici gözler altında birşeyler saklayamıyordu. İstemsizce ağlamaya başladım. Gözyaşlarım sel oluyordu. Ama beni böyle tanımasını istemiyordum. Bu güven verici gözlerin sahibine kendimi bu kadar güçsüz göstermek istemiyordum. Gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim. ''İnan seni anlayabiliyorum. Belki aşık olduğum birisinin ölüşünü izlemedim ama daha kötülerini gördüm.'' derken gözleri uzaklara dalmıştı. Nasıl böyle yaşayabildiğini sormak istiyordum ama daha ağzımı açamadan ''Benimle konuşmamalısın. Saf kalbini başka kişilere sakla''dedi ve uzaklaştı. Arkasından şaşkınlıkla bakıyordum. Benim kim olduğumu sonradan anlamış biri gibi davranıyordu. Kim bilir belki Deniz'i de tanıyordu. Benden çok daha acılarını yaşamıştı ve birşeyden dolayı pişmanlık duyuyordu belli ki. Hayatına devam etmişti ama herşeyi geride bırakamamıştı. Çünkü herşey gitse de anılarımız bizimle kalır. Ölürken de herşeyi bu dünyada bırakırız ama yaşanmış olayları bırakamayız. Anılarımızı yaşamayı biz seçeriz. Herşeyin ikinci, üçüncü, onuncu, yirminci yolu vardır ama biz sadece birini seçebiliriz. Bu seçim bizi özel kılar ve anılarımızı oluşturur. Unutamamızım nedeni seçimi bizim yapışımızdır belki de. 

Yeni BaştanWhere stories live. Discover now