Part 1

5.9K 87 24
                                    

Aynanın karşısına geçtim ve derin bir nefes aldım, hazırdım. Aşağıya inip kahvaltı yapmadan Jake'in yanına, arabaya geçtim.

"Günaydın prenses,kendini nasıl hissediyorsun?" O aynı günlerdenmiş gibi göstermeye çalışsa da üzerindeki heyecan ve korku her halinden belli oluyordu.

Ben olacakları o kadar umursamıyordum aslında, ya da umursamamaya çalışıyordum, bilmiyorum.

Yüzüme ruh halimi gizleme ihtiyacı duymadan burukça bir gülümseme yerleştirdim ve ona tahmin ettiği cevabı verdim.

"Yaşıyorum işte."Ellerimi tuttu ve yüzündeki maskeyi indirip konuşmaya başladı.

"Taylor, daha ortada hiçbir şey yok, yapma böyle. Biz şimdi sadece tehlikeli bir durum olup olmadığını öğrenmeye gidiyoruz, bu kadar. Sen benim için çok değerlisin, lütfen kesinliği olmayan bir şey için canını bu kadar sıkma." Bir öpücükle kestiği konuşmasına geçmişi hatırlatarak devam etti.

"9 yıl önce kilisenin yanındaki göle düşecekken seni tutmuştum, ama çekerken çarpıp da başını kanatmıştın, hatırlıyor musun? Sana o gün her şeyin iyi olacağını, bunu senin için benim yapacağımı söylemiştim. Yine öyle, her şey iyi olacak."

"Söz mü?"

"Söz" Ona sarıldım ve olduğu yerde kalmasıiçin uzun bir süredir mücadele ettiğim gözyaşlarımın yüzümdeki gezintisine izinverdim.

Ona, sözünü tutacağına inanıyordum. Jake benim büyük aşkım, sevgilim, çocukluk arkadaşımdı.

Beni, düşündüklerimi anlayabilen tek insandı. O benim son on sekiz yıldan beri sahip olduğum en değerli şeydi.

Ben onunla büyümüştüm. Çocukluğumu onunla geçirmiş; en derin acıları da, en büyük mutlulukları da onunla yaşamıştım. En güzel hayallerimi ona adamış, en çok onu istemiştim.

Kendimi karanlığa teslim ettiğimde tek ışığım olmuş, bana umut etmeyi öğretmişti. Bu da öyle birandı; ben umutsuzluğa kapılmıştım, o da bana güç veriyor hepsinin düzeleceğine inandırmaya çalışıyordu.

Tek fark; kaybolması söz konusu olanın bir oyuncak ya da arkadaş değil, kendi canım olmasıydı.

***

Kapıdan geçtiğimizde hastanenin o kendine has kokusunun verdiği endişeyle elimi boynuma attım.Hocamdan bana kalan tek miras olan o kolyenin boynumda olmadığın fark etmemle korkuyla Jake'e döndüm.

"Jake, kolyem yok,"

"Ne kolyesi? Tamam hatırladım, çantanda falandır bir bakistersen." Hızlıca çantamı karıştırdım. Sonuç sıfırdı.

"Burada yok, büyük ihtimal evde unuttum. Dönüp alalım, biliyorsun o bana şans getiriyor." Karar vermeye çalışır gibi bir hali vardı.

"Ev uzakta, hem bir kolye ne gibi bir şans getirebilir ki, hadi doktorun yanına gidelim."

"Ama o ko-"

"Taylor, hadi." Ellerimi tutup beni asansöre yönlendirdi. O kolye bana hep şans getirmişti, bütün ödül kazandığım törenlerde, yarışmalarda, en sıkıntılı anlarda o hep boynumdaydı.

Daha dün gece boynumda olan kolyenin kaybolması belki de olacakların bir belirtisiydi.

***

Doktorun odasına girdiğimizde annemi, babamı, kardeşimi, menajerimi, plak şirketinin sahibini,Selena'yı, teyzemi, hatta stüdyo şefini görmek beni şaşırtmıştı.

Burada onlara konser vereceğimi falan mı düşünüyorlardı acaba? Ben Jake'e bütün bunların sorumlusu sen misin bakışı atamadan gözü yaşlı annem benim üzerime atladı.

Don't Let Me Forget || Taylor SwiftHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin