Tren İstasyonu

8.7K 1K 310
                                    

*Dead Hearts - Stars (Hikayenin sonunda dinlemenizi öneririm)

Serin bir Kasım sabahının erken saatleri. Tren istasyonundayım. Tavanda süzülüyorum. Üç aydır her sabah olduğu gibi...

Trenin yavaşlamasını, nihayetinde de durmasını izliyorum heyecanla.

Bu defa işe yarayacak diyorum sükunetimi korumak adına; fakat bundan o kadar da emin değilim. İlk denemem değil. Başarısızlığı fazlasıyla tattım anlayacağınız.

Kadının hafif adımlarla kalabalığın içinden sıyrıldığını gördüğümde, adamın da oralarda olup olmadığını görmek için deli gibi etrafa bakınıyorum. İstasyon bu saatlerde epey kalabalık olduğundan aşağı doğru pike yapıp insanların arasında uçuyorum. Beni göremedikleri için bu, sorun olmuyor. Yabancı yüzleri incelediğim birkaç saniyeynin ardından adamın henüz gelmediğini kabullenmek zorunda kalıyorum.

Zaten başının üzerindeki parlak pembe ışıkla –aynısından kadının başının üzerinde de vardı bu arada- onu fark etmemem çok olası değil. Burada olsaydı bilirdim. Ama umut işte. Bu dünyada şöyle bir söz var; umut fakirin ekmeği.

Yine de kadının-ki adı Güneş- trene binişini izlerken umutlarımın zayıf bir filiz gibi kökünden söküldüğünü ve hunharca yere vurulmuş gibi parçalandığını hissediyorum. Tren hareket etmek üzere. Ve adam –onun adı da Umut- burada bile değil.

Sıkıntıyla iç geçirerek trenin uzaklaşmasını izliyorum. Umut tren küçük kırmızı bir noktaya dönüştükten sonra telaşlı adımlarla giriyor istasyona. İkinci treni yakalıyor. Onun da uzaklaşmasını izliyorum. Ardından istasyonun ortasında yükselip tepedeki kirişlerden birine oturuyorum.

Ah, şu ikisi!

Aklımda 'yineli' cümleler dönmeye başlıyor.

Yine karşılaşamadılar. Yine tanışamayacaklar. Yine başarısız oldum.

Oysa bu defa her şeyi ayarlamıştım. Hatta Umut'u darmadağınık saçlarını taraması için bile ikna etmiştim. İkisini de evden erken çıkmaları için çekiştirip durmuştum. Hesaplarıma göre tam üç dakika önce aynı trene binmek için aynı anda hamle edeceklerdi. Şaşkınlıkla dönecek, ilk kez birbirlerinin gözlerinin içine bakacaklardı. Ve BAM! Havaifişekler, gök kuşakları ve kelebekler havada uçuşacaktı. Aşık olacaklardı. Mutlu son!

Ama o aptal çöp poşeti sağ olsun, Umut yolda yarım dakika kaybetti. Bu yüzden de treni dolayısıyla da Güneş'i kaçırdı.

Aklımda bu sefer 'yanili' cümleler dönmeye başlıyor.

Yani dev bir skor tablosunda adımın karşısında kocaman bir sıfır var. Yani şansımı bir kez daha denemek için akşamı beklemem gerek. Yani önümde geçirmem gereken uzun saatler var.

Hiç bir şey yapmadan oturma düşüncesi katlanılmaz olduğundan, şehrin üstünde uçmaya başlıyorum. Evet, bedeniniz veya herhangi bir cisminiz olmamasının kendince birkaç küçük avantajı var işte.

Size kendimi tanıtmadığımın farkındayım bu arada. Aslında bu kısmı bilinçli olarak atlıyorum. Çünkü kendimi ne olarak tanıtacağımı bilmiyorum. Bir bedenim ya da yüzüm yok. Sesim bile yok. Sadece düşüncelerim var. Var olduğumu bu şekilde biliyorum.

Aklınızdan ne geçtiğini biliyorum; ama hayır, hayalet falan değilim. En iyimser tahminle bir tür yankıyım sanırım. Bazen insanlara sesimi az da olsa duyurabiliyorum. İçinizde bir anda beliren bir his ya da aklınıza bir anda düşen çılgın bir fikir gibi. Bazen de insanlar varlığımı kendiliğinden hissediyorlar. Açıklaması zor.

Tren İstasyonu (Tek Bölümlük)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin