bir tutam UMUT -1

320 19 9
                                    

Gözlerimi kapattım, sonbaharın tüm havasını çekebildiğim kadar çektim içime. Anın tadını çıkarmak için fazla vaktim yoktu ve bu zamansızlığa meydan okuyup sahip olduğum tüm zamanı esen poyrazı hissetmeye harcamak şu anki keyfim olmuştu. Böyleydi işte kendinden başkasının hükmü altında yaşamak, bir kaç saniyeyi bile kendi aleyhine çevirmeye çalışmak. İnsanların zehir olarak nitelendirdiği benimse ciğerlerimin bi parçası olan sigaramdan son yudumu alıp yine hiç düşünmeden söndürdüm. Şimdi bana soracaksınız neden sigara içiyorsun diye içimde onlarca yangın varken dumanını ağzımdan değilde neremden çıkartayım. Yine beni sürükleyen düşüncelere dalmışken adımı duymamla kendi dünyamdan çıkış yapıp Melih'e döndüm. '' Beşinci masanın siparişleri hazır.'' 

Sanırım bugün iş yerinde otuzuncu günüm olmalıydı. Burası şehrin göbeğinde Alsancak çimlerine beş dakika uzaklıkta iki katlı, geniş, iki yanında da bar olmasına rağmen müzikleri karışmayan, kafamıza ne eserse o tür müzik çaldığımız, en sevdiğim noktası çalışanların aile gibi olduğu bi yer. Her iş çıkışı sabaha kadar yan taraftaki barda deli gibi dans edip içtiğimi saymazsak eğer maaşı da bi oda bi salon olan evimin kirasını karşılayacak kadar.

Melih bugün yine her zamanki neşesinden ödün vermiyordu. Üniversiteyi bitirmek için, benim gibi çalışıp hayatını sürdürmeye çalışanlardandı. Tabi ki o da bu sisteme pek sıcak bakmıyordu  eminim. Onu kendime yakın hissetmemin bi nedeni de kız başına bara gidilir mi  diyerek arkadaşlarını toplayıp bana eşlik etmesiydi. 

Beşinci masaya siparişleri verip aklıma gelen planla Melih'in yanına gittim. '' Hey, bu akşam bi değişiklik yapıp Alsancak çimlerinde içmeye ne dersin?''                          '' Her gece geleneksel olan bar toplantımızı bozuyor muyuz yani?''                                       ''Değişik bi şeyler yapsak güzel olabilir.''        '' O zaman gruptan çocuklara sorup sana döneyim.'' dediğinde bi şey söylemeden kafamla onay verip tekrar işime döndüm.

Akşama doğru işler hafiflediğinde Melih yine yanıma geldi                                                '' Çocuklardan onay geldi. Akşam Alsancak'tayız bebek tam 00:00'da orda ol.''
'' Ponçik sevgiline söyle o zaman hazırlanmaya şimdiden başlasın yine saatlerce onu beklemeyelim.''
Melih'in samimi gülümsemesini aldıktan sonra önlüğümü çıkartıp lavaboya girdim. İster istemez akşam ne giysem düşüncesi beynimi işgal etmeye başlamıştı bile. Ellerimi yıkadıktan sonra saate baktığımda mesaimin bitmesine beş dakika vardı. Önlüğümü geri giyme tenezzülünde bile bulunmadan çantamı aldığım gibi cafenin sahibi Ufuk abiye çıktığımı söyledim. Hemen karşı taraftaki büfeden yeni  bir paket sigara alıp Ahmet abiden günün gelen ve gelecek olan sarhoşlarını dinlediğime göre evime gidebilirdim. Rüzgar biraz içimi titrettiğinde ceketime daha çok sarılıp hızlı adımlarla evime yürüdüm. 

Evimin sıcaklığı bugünkü Melih'lerle olan bütün planımı bozmam için elinden geleni yapıyordu. Bu düşünceden hemen kurtulup kendimi dolabımın önüne attım. Dolabı açtığımda ceketimi çoktan üstümden çıkartmıştım. Eşyalarıma kısa bir göz gezdirip hangisini giysem diye boşa düşünüp her zaman ki gibi siyah dar pantalonum, siyah kazağım, bordo postallarım ve bordo deri ceketimde karar kıldım. Ardından kendimi sıcak suyun kollarına bıraktım. Herkes gibi kendimi çok fazla suyun altında tutanlardan değildim. 

Duştan çıkalı tam tamına 15 dakika olmasına rağmen bornozumu üzerimden çıkartmamış sigara keyfi peşindeydim. Telefonuma gelen mesajla artık giyinip çıkmam gerektiğini anladım. Sigara keyfimi yarım bırakıp hızlıca üstümü giyinip saçlarımı her zaman ki gibi doğal bıraktım, su dalgası gibi saçlarım olduğu için şekil vermek için fazla uğraşmazdım. Makyajlada pek aram olduğu söylenemezdi; İnce eyeliner dışında. Hazır olduğumu farkettiğimde parfümümü sıkıp botlarımı giyip evden çıktım. Tekrar telefonuma gelen mesajla bi önceki mesajı açmadığımı farkedip gelen mesaja baktım. Mesajın Melih'ten olmasına pek şaşırmadım. Bir aydır fazla yakınlık kurduğum arkadaşlarım içkileri aldıklarını ve beni beklediklerini söylüyorlardı ki bende onları fazla bekletmeyip çimlerde gözlerimle onları aramaya başlamıştım.

Beni fazla zahmete sokmayıp kendilerini hemen belli ettiklerinde kalabalığa şöyle bir göz attım. 

Melih ve Eslim birbirlerine sarılmış oturuyorlardı. Yaklaşık bir yıldır sevgiliydiler, tanrıya şükür ki Eslim'e akıl vermek gibi zorunluluğumuz olmadı, arada bir atışmalarını saymazsak sevgilerinden hiç bir ödün vermediler. Eslim'in okulun ilk haftasında tüm sınıfın ortasında altındaki sandalyeyi kırmasıyla başlamıştı hikayeleri.

Ata. Tam bir kazazede, defalarca kaza yapsa da motorunu bırakmayışı ölüme doyamadığından sanırım. Tabi efendi görünüşünün altında sinirlendiği zaman tam bir ejderha olduğu gerçeğini gözden kaçırmamak gerek. Bir tane bira ile İzmir'i satın aldığını da saymazsak sarhoş olmadığı anlarda tam bir sevilesi. 

Berk yine birasını yudumluyordu. Namı değer sünger, ne kadar içsede kendini kaybetmeyen bu yüzden sarhoş olanları toplama görevini üstlenen daimi ayık bir alkolik. Bu yönü onun en havalı noktası, egoist karakteri baskın, özgüveni yüksek olması akıl almak için sığındığım limanım olmasını asla değiştirmez.

Can. Bu çocuğa mavi tik yapmayı kim öğretti? Ölüm yada acil hastalık dışında telefonları açmayan, bilgisayarından kafasını kaldırmayan şişkomuz. Yaşının bizden büyük oluşu başımıza bir sorun geldiğinde ona koşmamızın ilk nedeni. Mükemmel bir dinleyici.

Ahu sigarasından bir duman daha alırken göz göze geldik. Ahuyla aramızda farklı bir bağ vardı bunu hissetmemek elde değildi. Hiç konuşmadığım halde sorunumun ne olduğunu anlayabiliyordu, gözce konuşmak bizim için artık alışkanlık olmuştu. Aynı eve çıkma konusu geldi düşüncelerimin arasına ona bugün bu fikrin ne kadar müthiş olabileceğini söylemeliydim.

Ahu'nun gülümsemesine karşılık verip kafamı daldığım düşüncelerden çekip yüzünü ilk defa gördüğüm çocukla kafam allak bullak oldu. Bu da kimdi? 
Merakımı gizleyip hemen Ahu'yla Ata'nın ortasına çöktüm. 
''Eslim'den yakınırken bu kadar geç kalmak niye?'' dedi Melih.
''Benden mi yakındın Eylül, yazıklarım olsun sana, sen bana şu tırnaklarıma french yap dersin'' diye çıkıştı Eslim. Bu sözüne inanmak istemeyerek güldüm. Sonuç olarak french önemli! 

''Bornozumla çift buzlu viskimi yudumluyordum, biraz geç kalmış olabilirim bekletmedim inşallah.''
Ata ''Varsııın bu alemde'' diye bağırdığında kulağımda Berk'in ''Varızzzz'' diye bağırması beni hayli güldürdü. Bu ikisi bunu artık alışkanlık haline getirmişlerdi. Ahu aniden öne atlayıp ''Varlarr'' diyerek iki koluyla hepimizi gösterdi. ''Varıyorlardıı'' diyerek güldüğüm an adını bilmediğim çocuğun çikolata kahvesi gözlerinde duraksadım. Melih durumu farketmiş olmalı ki Umut diye seslendi.'' Adı Umut, artık oda varr'' Gülümseyerek gözlerimi tekrar çikolata kahvesiyle buluşturdum. ''Merhaba bende Eylül.'' 
''Memnun oldum.'' 
İliklerime kadar beni saran his içimi ürpertiyordu. Ve o ürperti kulağıma fısıldadı;
''Bu ses ne kadar benziyor, 
geçmişine, çok geçmişine..''

bir tutam UMUTOnde histórias criam vida. Descubra agora