-1-

3 0 0
                                    

Akrep ve yelkovan...tik tak tik tak tik tak... Tek bir adımı dahi atlamadan, hep aynı ahenkle hiç sıkılmadan devamlı surette birbirini kovalayan basamaklar gibi tik tak... İyi de bir insan niye akrep ve yelkovanın dansına bu kadar yakından şahit olur ? Ya da bir insan neden bu kadar yalnız kalmış olabilir ?

Titredi elleri Selim'in, soğuk soğuk terlemeleri onu neredeyse bir nöbetin eşiğine getirmişti. O güne kadar farketmemişti bir çarklı gibi çalıştığını akciğerlerinin. Nefes alışverişlerini bu çarklının dişlerinden kurtarıp kendisi kontrol etmeye çalıştı başaramadı. Oysa defalarca kurmamış mıydı bu anı kafasında ? Hem kafasında intihar planları kurarken kafasına dayadığı baba yadigarı altıpatları kurduğundan daha çok zorlanmıştı. Önüne eğdiği kafasını yerden kaldırıp bir kaç cümle kurdu: "Baba yadigarı dediğin tabancaya baksana Allah aşkına ! Sanki savaştan gazi olarak dönerken getirmiş de şimdi ben kafama dayamışım gibi konuşuyorsun be  Asaf ! Babam da bu tabancayla intihar etmemiş miydi ? Bu tabancanın işi bu, ben de babamın sonuna ortak olmak istiyorum tüm mesele bu !"

Yutkunmakta zorlandım. Selim doğru söylüyordu, belki girizgahta söylemeliydim bu ayrıntıyı özür dilerim sayın okuyucu ama Selim beni nerden biliyor ? Benim kendimi bulmam yüzyıllarımı aldı ama Selim beni 2. paragrafım bitmeden buldu. İşte belki de bu yüzden Selim'i yazmak istedim; ilginç adamdı vesselam. Şuan gözlerimin içine bakıyor, gözbebekleri hem müşehhas bir korku tecellisi taşıyor hem de bir caniyi bile affedebilecek kadar merhametle dolu taşkın. Bana doğru adımlıyor, hani bir kahvehanede karşılaşsak bir sandalye çeker, demli bir çay söylerim. Sigara kullanıp kullanmadığını sorar kullanıyorsa gider ismini bilmediğim ama en pahalı olanından bir sigara alır getirir ikram ederim. Kahvehanelerde böyle bakan adamlara hep böyle yaparlar ya ordan biliyorum ama burası bir kahvehane değil... bir yazar ve intiharın eşiğindeki bir gencin iki köşe kaptığı hepi topu tek köşeli bir oda.. Kalemimi istiyor benden Selim. Yazasım var oysa daha odayı betimleyecek sonra odadaki ayrıntılardan Selim'in geçmişiyle alakalı notlar serecektim önünüze ama Selim'e hayır diyemem. Netice itibariyle ortalama 5 dakika sonra intihar etmekle etmemek arasındaki yoldan intihar etmek adlı sapağa dönecek Selim. Elindeki altıpatlardan çıkan kurşun beynini dağıtacak, etraf kan revan olacak belki benim üstüme de sıçrar bir kaç damla kan.  5 dakika kalemimden ayrı kalabilirim, evet bunu yapabilirim sonuçta bu zavallı bir adamın ölmeden önceki son arzusu. Kalemimi Selim'e vereceğim ama umarım bir şeyler yazmaya niyetlenmez, küçücük tek köşeli bir oda. Bir o bir ben zor sığıyoruz. Durum buyken o ellerine hem kalem hem tabancayı nasıl sığdıracak, bir şey yazmaya kalkarsa tabancayı bana uzatır da ben intiharın eşiğine ayak sürterim diye korkuyorum.

5 dakika sonra ölecek bir insan için bu riski alacağım hem bunları ben yazmıyor muyum kendimi öldürmek istemezsem öldürmem ama ya istersem ? Herkes biraz istemez mi bunu hayatının yazarı kendisi dahi olsa ? Acaba Tanrı da istiyor mudur ölümsüzlük onu sıkmış mıdır yoksa ben ölümlüyüm diye mi sıkılıyorum. Selim sinirleniyor daha fazla uzatmayayım: "...al kalemi Selim senin olsun." (Onun olsun dediğime bakmayın beş dakika sonra o kalem yine benim olacak, bir nevi ölüme bağlı kazandırıcı işlem gözüyle bakın, insanlığınızı bir kenara bırakın ve benim gibi yapın: bir insanın ölümünden neler kazanacağınıza bakın ve ölümü halinde size en çok para kazandracak insanın ölüm ihtimalini kafanızda tekrar tekrar kurun. Bu sizi insanlığınızdan uzaklaştırıp utandıracaktır. Neyse sustum Selim tamam özür dilerim.)

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jun 26, 2019 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Ben Bunları Yazarken Ölürüm Where stories live. Discover now