Büyük annem... Hayatımın en berbat gününde tanıştığım kadındı. Daha ne olduğunu anlamadan karşımda bulmuştum onu. Ben ne hayaller kurmuştum halbuki. O kalmıştı hayatımda sadece. Ama hiçbir şey istediğim ,beklediğim gibi olmadı. Gözleri. Buz dağı gibiydi ve bana dair en ufak bir sevgi pırıltısı yoktu orada. Babamın gözlerini ondan aldığını düşünmüştüm ilk gördüğüm de. Ama babam bize hiç öyle bakmazdı. Hep sevgi vardı gözlerinde...

Beni özlemediğine adım kadar emindim. Ne istediğini, neden dönmem için bu kadar sabırsızlandığını çok iyi biliyordum. Onun bugünü ne kadar beklediğini de .Ama benim kadar olamazdı bekleyişi...

On sekiz yaşında yaptığımız konuşmayı hatırladığımda yüzümde yine yıllardır esir süren ifade yerleşti. Mutsuzluk ve dışarıdan bakıldığında içimdekileri gölgeleyen koca bir maske.

"Beni duydun! Bu benim meselem ve sen karışmayacaksın!"

Onu dinlemiyordum bile. Bu kadın beni çileden çıkartıyordu artık. Bulduğu çözümle deliriyordum sinirden ve tüm hizmetlilerin korkudan nasıl kenara sindiğinin farkında bile değildim. Ev sarsılıyordu sesimin şiddetinden. Bu benim hayatımdaki en büyük yaraydı ve bu kadın beni anlamıyordu. Hiçbir zamanda anlamayacaktı.

"Beni dinle! Şimdiye kadar sustum ama yeter. Ben artık o kenara fırlattığın küçük çocuk değilim. Okul biter bitmez döneceğim ve ben halledeceğim bu işi. Duydun mu beni? Sen sadece oğlunu kaybettin, tek bir kişiyi. Bense ailemi kaybettim ve benden koparılan üç canın bedeli o kadar kolay olmayacak. Ölümden beter edeceğim onları ve sen bu dediklerimi dikkate alsan iyi edersin. Yoksa herkesten sakladığın torunun aniden ortaya çıkıverir. Sonraysa kopacak bu fırtınadan sende nasibini alırsın Büyük anne ve inan bu umurumda bile olmaz!"

Telsiz fırlattığım duvarda parçalara ayrıldı. Elim boğazıma gitti. Yine, yine nefesim kesiliyordu. Elime verilen cihazı dayadım dudaklarıma. Yere çöküşümü ve gözlerimdeki yaşları hissetmiyordum bile. Nefeslerim düzene girerken hıçkırıklarım yankılanıyordu bedenimde.

Yine nefesim tıkanıyordu. Elimi uzattığım üst raftan onlarca cihazın içinden bir tanesini alıp hemen bastım ve içime çektim. Ciğerlerime hava dolarken gözlerimi yumdum sıkıca. O günden, o lanet günden bana kalan tek şey buydu.

Her şeyimi kaybettiğim gün...Nefes alamamıştım. Bedenim titremişti yine böyle ve tek yapabildiğim yere yığılmak olmuştu. Nefessizlik ile çırpınırken göz bebeklerimde sadece o anın yansıması vardı. Büyük bir ateş...

Nefesim düzene girdiğinde toparladım kendimi. Gözlerimi aralarken kulağıma dolan seslerle Gazel'in müzik kanallarını gezdiğini anladım. Dolaptan rastgele çektiğim kalın askılı, kırmızı renkte dizlerimin üzerindeki elbiseyi geçirdim üzerime. Aynadaki aksime baktığımda yüzümü buruşturdum. Hafif dalgalı saçlarım birbirine girmişti yine. Sarı saçlarımı toplamaya çalıştım. Ama yüzüme dağılan birkaç tutam engelledi yine. Ah keşke Gazel'inkiler gibi dümdüz olsaydı saçlarım. Ama annemden bana kalan yadigardı onlar. Ona benziyordum. Saçlarım, gözlerim ve gamzelerim ile. Her aynaya bakışımda orada beni izliyordu.

Odadan çıktığımda Gazel'i kendinden geçmiş şarkı söylerken buldum. Gülümseyerek yatağımın yanındaki komidine ilerledim. Kenardaki anahtarı alıp, kilide taktım ve her gün yaptığım gibi siyah dosyayı çıkarttım. Kapatacağım sırada Gazelin sitemli sesini duydum.
"Yine mi o dosya? Bir gün de onu görmeden başlayalım güne!"

Hiçbir şey demedim. Benim her anım o dosyayla geçiyordu. Zira nefes almam için tek nedenim buydu. Yaşamam için ve bir güne daha gözlerimi açabilmem için ona ihtiyacım vardı. On beş yıl boyunca topladığım haberlerin her biri içindeydi. Ve her gün nefretim gibi büyümüştü.

ADI İNTİKAMDI! (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin