GİRİŞ

3.8K 251 161
                                    

Arkadaşlar, fikirlerinizi bekliyorum. Oldukça değişik bir kurgu.

Okumaya başladığınız tarihi yazabilirsiniz😊

Yıl 1999.  İstanbul.

Bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyor, kasım ayı olmasına rağmen giydiğim incecik kazağın yırtıklarından tenime temas eden soğuk yağmur damlaları, ürpererek feci şekilde üşümeme sebep oluyordu.
Dar, karanlık sokağın tümsekli yollarında toplanmış su birikintisine giren çıplak ayaklarımı umursamıyordum bile.
Ayakkabımın tekini, bundan birkaç ay öncesinde, polislerden kaçarken düşürmüştüm. Alışmıştım artık nasır bağlamış ayaklarıma taş, diken batmasına. Hissizleşmiş gibilerdi.

Eksikleriyle idare etmesini öğretmişti hayat. Küçük yaşta koca adamdım ben.

Yağmur, adeta gök tabakasını delerek, deli gibi kafamdan aşağıya dökülürken yol ayrımında duyduğum sesle adımlarımı yavaşlatıyorum.
Duyduğum sese biraz daha dikkatlice kulak verdiğimde insan hıçkırırkları olduğunu anlamam uzun sürmüyor.
Karanlığı görebildiğimce gözlerimi kısarak etrafı tarıyorum. Yolun karşısındaki uzun direkli sokak lambasının hemen altında bulunan karartı takılıyor gözlerime.

Gidip gitmemek arasında bir müddet kararsız kalsam da, yağmur şırıltısına karışan zayıf hıçkırıkları, beni oraya taraf çekiyordu. Sırıl sıklam ıslanmamı göz ardı ederek deminden beri ilgimi çeken karartıya taraf ilerliyorum.

Görüş alanıma pembe elbise giymiş, çömelerek kafasını dizlerine dayayıp hunharca ağlayan küçük bir kız çocuğu giriyor.

Kafasını dizlerine dayadığından salınan uzun, siyah saçları yüzünü görmemi engelliyordu.
Eğilerek elimi ihtiyatla koluna dokunduruyorum.
Boğazından korku nidası kaçarken, kafasını hızla kaldırarak dehşet dolu gözlerini bana dikiyor.

Burnu ufacık, dudakları minicik, gözleriyse koskocamandı.

Birkaç saniye ağlamaktan sarsan omuzlarıyla sessizce beni izledikten sonra sonunda dudaklarımı kıpırdatıyorum.

"Korkma benden!"

Yutkunarak titrek sesi ile bir şeyler mırıldanıyor. Ya soğuktan ya da korkudan titriyordu bilmiyorum.

"Karanlıktan korkuyorum."

Merakla gözlerimi kırpıştırıyorum.

"Adın ne senin?"

Ağlamaktan sulanan kızarık burnunu çekiyor.

"Selin. Ya senin?"

Çarpık gülümseme beliriyor çehremde.

"Ali."

Gözlerimle etrafı bir müddet inceledikten sonra kaşlarımı çatarak çok bilmiş tavırla ekliyorum.

"Küçük kız çocuğunun bu saatte sokakta ne işi var? Yoksa sen de mi bizim gibisin?"

Kocaman gözlerini kırpıştırarak cırtlak sesiyle ötüyor.

"Sen de küçüksün ama."

Islak, alnıma yapışan saçları ukalaca geri savuruyorum.

"Benim dokuz yaşım var, akıllım. Ben kocaman adamım."

Bir süre sessizlik hüküm sürerken, karşımdaki tatlı kız minik ellerini ağzına tutarak kıkırdıyor.
Anında kaşlarımı çatıyorum.
Komik bir şey mi vardı?

Ufacık işaret parmağı ile omuzumu işaret ediyor.

"Teyze çantası mı taşıyorsun omuzunda?"

İma etdiği ile ayağa kalkıp, bu gün uğruna üç kilometre koştuğum çantayı elime alarak
sokağın kenarında bulunan çöp tenekesine fırlatıyorum.
Boğazımı temizledikten sonra elimi uzatıyorum ona doğru.

"Hadi, benimle gel!"

Bakışları bir süre elimde oyalandıktan sonra küçücük ellerini kirli avucuma bastırıyor.
Elimden aldığı destekle ayağa kalktığında kafası dirseğime ulaşıyordu.

El ele bir az yol katettiğimzde, duraksayarak sessizce bir kaç kelime fısıldıyor.

"Ben yetimim ama. Kimsem yok."

Mağazaların vitrinindeki barbie bebeklere benzeyen küçük kızın önünde eğilerek ellerimi kollarına yerleştiriyorum.

"Yetim olabilirisin ama kimsesiz değilsin. Ben varım. Seni hep korurum."

Yüzüne tebessüm yayılırken tombul yanaklarında çukur oluşuyor. Yukarı kıvrılıyor dudaklarım. Ayağa kalkıp, daha ilk andan beni kendine hayran bırakan ufak kızın elinden tutarak karanlığa karışıyoruz.

★ Yıldız bırakmayı ve kısa da olsa görüşlerinizi benimle paylaşmayı unutmayın♥

Mavi SularHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin