6.bölüm

110 10 29
                                    


" Bunu duyar duymaz iki genç kız eteklerini hışırdatarak antreye koşmuşlar -kız
kardeşi nasıl da o kadar çabuk giyinebilmişti?- ve evden çıkmışlardı.
Dış kapının kapandığı duyulmamıştı; herhalde açık bırakmışlardı,
büyük bir felaketin yaşandığı evlerde bırakıldığı gibi.
Gregor ise iyice sakinleşmişti. Anlaşılan insanlar onun ne dediğini
anlamıyorlardı artık, oysa o, sesinin anlaşılır olduğunu sanmıştı, önce-
kinden daha anlaşılır, belki de kulakları kendi sesine alışmıştı. Ne
olursa olsun dışarıdakiler onun pek iyi olmadığını düşünüyorlardı ve
yardım etmeye hazırdılar. İlk tepkilerde gösterilen kararlılık ve güven
umutlandırdı onu. Kendini tekrar insanlar arasında hissediyor ve her
ikisinden, hem doktordan hem çilingirden aralarında doğru dürüst bir
ayrım yapmaksızın büyük ve mucizevi şeyler ümit ediyordu. Yaklaşan
görüşmede olabildiğince net bir ses çıkarabilmek için biraz öksürdü,
ancak gürültü çıkarmamaya gayret etti; çünkü öksürüğünün de bir in-
san öksürüğü olup olmadığını fark edemeyeceğinden korkuyordu. Bu
arada yan odada her şey mutlak bir sessizliğe bürünmüştü. Belki anne
ve babası firmanın temsilcisi ile birlikte masada oturuyor ve fısıldaşıy-
orlardı, belki de hepsi kulağını Gregor'un kapısına dayamış bir şeyler
duymaya çalışıyorlardı.
Gregor sandalyenin yardımıyla kendini yavaşça kapıya doğru
sürükledi, sandalyeyi bırakıp kendini kapıya doğru attı ve ona tutunup
dikeldi, -küçük ayaklarının tabanlarından yapışkan bir sıvı geliyordu-
o kadar hareketten sonra olduğu yerde biraz soluklanıp dinlendi.
Sonra ağzıyla kilitteki anahtarı çevirmeye çalıştı. Anlaşılan kendi
dişleri yoktu, -neyle tutacaktı anahtarı?- ama dişleri yoksa da çenesi
çok güçlüydü; gerçekten de çenesinin yardımıyla anahtarı hareket et-
tirmeyi başardı, bu arada kendisine bir şey olmasına aldırış etmiyordu,
işte ağzından kahverengi bir sıvı anahtarın üzerine akıyor ve yere
damlıyordu. "Dinleyin bakın," dedi firma temsilcisi yan odadan,
"anahtarı çeviriyor." Bu sözler Gregor'u iyice yüreklendirdi; fakat
hepsinin ona seslenmesi gerekirdi, babasının da, annesinin de.
"Gayret Gregor," diye seslenmeliydiler, "haydi tut, sıkıca tut kilidi!" Ve Gregor çabasının büyük bir merak uyandırdığını hayal ederek var
gücüyle kendinden geçmiş bir halde çenesinin tüm gücüyle anahtara bastırdı. Anahtar döndükçe o da kilidin çevresinde dans edercesine
dönüyordu; işte şimdi ağzı kilide yapışmış dimdik sarkıyordu, ve dur-
uma göre ya anahtara asılıyor ya da bedeninin tüm gücüyle anahtarı
aşağıya doğru bastırıyordu; sonunda açılan kilidin çıkardığı ses
Gregor'u kendisine getirdi. Derin bir nefes alarak kendi kendine,
"Çilingire ihtiyacım olmadı işte," dedi ve kapıyı iyice açmak için başını
kapının koluna dayadı.
Kapıyı böyle açmak zorunda kaldığı için kapı ardına kadar açılmıştı
açılmasına, fakat kendisi iki kanatlı kapının arkasında, kapı kolunun
üzerinde olduğundan henüz görülmüyordu.

Önce çift kanatlı kapının kanatlarından birinin etrafında dolanması gerekiyordu ve bunu
yaparken odanın girişinde aniden sırtüstü düşmemek için çok dikkat
etmesi gerekiyordu. Bu hareketi henüz yapmaya başlamıştı ve başka
bir şeye dikkat edecek zamanı yoktu ki birden temsilcinin, "Ooo!" diye
bir çığlık attığını duydu -şiddetli bir rüzgâr uğuldamıştı sanki- ve işte
Gregor da kapıya en yakın olan, eliyle açık ağzını kapatarak görünmez
ve gittikçe şiddeti artan bir güç tarafından itiliyormuşçasına ağır ağır
geri giden temsilciyi gördü.

Firmanın temsilcisini, yataktan kalktığı gibi dağınık ve kabarık saçlarla karşılamış olan annesi ise ellerini
öylece kavuşturmuş kocasına baktı önce, sonra Gregor'a doğru iki
adım ilerledi ve yere yığıldı, geniş ve bol eteğinin içine gömüldü, başı,
yüzü görülmeyecek şekilde göğsünün üzerine düştü. Babası yüzünde
düşmanca bir ifade ile Gregor'u odasına geri itmek istercesine yum-
ruklarını sıktı, ne yapacağını bilmeden etrafına bakındı, sonra elleriyle gözlerini kapattı ve güçlü omuzları sarsıla sarsıla ağlamaya başladı

DönüşümWhere stories live. Discover now