Kayra beni belimden yakalayınca huylandım ve elimem kurtulmaya çalıştım. "Ne yapıyorsun?"

"Fazla yaklaşma." Bu muydu? Korkuluklara fazla yaklaşmamam gerektiğini sesli bir şekilde de ifade edebilirdi ama ben korkuluklara koşturunca aniden bunu yapmışta olabilirdi.

Kayra yatağına dönerken ben de şehri izlemeye başladım. Dünya'nın en güzel oteliden daha güzeldi. İstanbul'un ışıkları bize göz kırpıyordu. Havaalanının kulesi, uzun şirket binaları ve içlerinde neler yaşandığı bilinmeyen sayısız daire. Hepsinde de aileler, insanlar yaşıyordu. Neler geçmişti başlarından, şu anda ne yapıyorlardı? Benimle aynı kaderi paylaşan biri var mıydı aralarında?

Rastgele bir daireyi gözüme kestirdim. Çok da lüks sayılamayacak bir siteydi. Acaba içinde kimler vardı? Onlarında aileleri boşanmış mıydı? Yoksa bir öğrenci evi miydi? Şu şirket binasında yanan ışıklar. Gecenin bu saatine kadar çalışan insanlar nasıllardı? Ne düşünüyorlardı şu anda? Kimi düşünüyorlardı.

"Neden ağlıyorsun?" Ağladığımın ben bile farkında değildim. Ağlıyor muydum?
Kayra yataktan kalktı ve yanım geldi. Kolları beni arkadan sararken kendimi ona yasladım.

"Ne kadar çok ışık var değil mi?" dedim.
"Evet, öyle."
"Peki her bir ışığı yakan insanlar neler yaşıyorlar acaba?"
Soruma cevap vermedi. "Buraya neden sık sık geldiğimi biliyor musun?"

Kafamı arkamda duran Kayra'ya çevirdim. İşaret parmağıyla yanağımdan süzülen yaşı silerken konuştu. "Senin düşündüğün şeyi düşünmek için. Önce şehrin ışıklarına bakıyorum ve tek acı çeken kişinin kendim olmadığını hatırlıyorum." Az önce göz yaşımı sildiği parmağıyla gök yüzünü işaret etti. "Sonra yıldızlara bakıp onların orada olduğunu hatırlatıyorum kendime."

Gözlerimi parlayan yıldızlardan alıp şehrin ışıklarına çevirdim tekrar. "Benimkiler oradalar ama sonuç aynı."

Kolları bedenimi daha da sıkarken başını omzuma yasladı. "Ailen hâlâ orada olduğu için çok şanslısın."

"Yanımda olduğun için şanslıyım."

Sıcak nefesi boynumu yalayıp geçerken tekrar ettim. "Yanımda olduğun için şanslıyım..." Ve içimden geçirdim. Dağınık saçları siyah kapüşonundan dökülen adam. Acının ta kendisiydi aynı zamanda da mutluluk kaynağım. İroninin kendisiydi. Hem siyah hem beyaz. Serseri, benim serserim. Böyle bir yerde serserilerden başka kimse bulunmazdı.

Onunda bana aynı şeyleri demesini bekledim fakat demedi. Kalbimin ezildiğini hissederken Şebnem'e aşık olduğunu aklıma getirdim.
"Bana neden böyle davranıyorsun?" Sorumun cevabını alabileceğimi sanmıyordum ama konuştu. "Çünkü sevmeyi henüz öğreniyorum."

Bu sefer dalgaların değil de şehrin sesini dinledik. Ambulans sirenlerini, ufak bağırışları ve rüzgarı...

Uykum gelmişti ve Ekim aynın soğukluğu bedenimi dondurabilirdi. Burada uyuyabileceğimi biliyordum ama yine de bunu onun söylemesini istiyordum.

"Eve gitsem iyi olacak." dedim kollarından çıkmaya çalışırken ama yine bırakmadı.

"Bu gece benimle kal." dedi uykulu sesiyle. Ama bunu yapamazdım. Zeynep haklıydı. Kendimi toparlamalı ve bu süreçte Kayra'dan uzak durmalıydım.

DaimaWhere stories live. Discover now