Eli elimi hiç bırakmayacak gibi tutarken dışarıya çıkacağımızı sanıyordum ama aksine merdivenlere sürüklüyordu beni.

Hızlı hızlı çıkıyorduk ve merdivenlerin neredeyse çoğu çürümüştü. Ayağım bir tarafı kırılmış merdivene takılınca kendimi bıraktım. Yeri öpmeden önce Kayra belimden yakalamıştı.

"Şapşal mısın Karen?" Yakınımda olan yüzüne kafamı biraz yana yatırarak baktım. Kısa bakışmanın ardından beni bebek gibi kollarımdan tutarak kaldırdı. Onun nasıl düşmediğini merak ediyordum. Normalde pek de sakar bir insan değildim ama bu merdivenler dik ve çürüktü. Belli ki Kayra artık alışmıştı.

Bir kat daha çıktık ama bu sefer daha yavaştık. Burası en üst kattı çünkü merdivenler burada tükeniyordu.

Aşağı katlardan bir farkı yoktu buranın da aslında ama burada küçücük bir koridor ve tek bir kapı vardı.

Etrafta örümcek ağları vardı ve yerlerde kırık cam parçaları sayılamayacak kadar çoktu. Senelerdir temizlenmemişti, bu çok belliydi. Yerler gri tozlarla kaplanmıştı. Her yer toz olduğu için burnum kaşındı. Hapşıracaktım ve ani bir refleks olarak Kayra'nın elinde olan elimi ağzımı kapatmak için çektim ama buna izin vermedi. Ağzımı kapatamadığım için ortalığa hapşırdım ve tüm toz kalktı. Tozların gözüme girmemesi için yüzümü hemen Kayra'nın siyah kapüşonuna yaslamadan önce Kayra "Geç geber." dedi. Sanırım bu onun tarzında 'Çok yaşa.' demekti.

Yüzümü oradan çıkartmazken anahtar sesi geldi ve önünde durduğumuz kapı açıldı. Yüzüm hâlâ Kayra'da gizli olduğu için bir şey göremedim. O vaziyette birkaç adım atıp içeri girdik. Kayra elimi bırakınca yüzümü odaya çevirdim ama içerisi zifiri karanlık olduğu için hiçbir şey göremiyordum.

Oda bir anda aydınlandığında küçük çaplı bir şok geçirdim. Burası gerçek miydi? (Keşke burada bölüm sonu yapabilseydim dlxöşdxl)

Tam ortada bir yatak vardı. Çok büyük değildi ama iki kişilikti. Yanında beyaz bir post vardı. Gerçek gibi duruyordu. Yatağın tam üstünde büyük bir aydınlatma vardı. Az ilerideki tekerlekti askılıkta bir iki gömlek vardı ama asıl ilgi çekici şey tam karşımdaki duvarda boydan boya uzanan bulut resmiydi. Duvarlar tuğlayla kaplıydı ve bir kısmı boyalıydı ama boyalı olan kısımlarda yer yer dökülmüştü. Binanın geri kalanının aksine temiz görünüyordu. Kayra burada mı yaşıyordu?

Yanımda duruyor ve tepkimi öğrenmek için bana bakıyordu. Bunu hissedebiliyordum.

Tekrar elimden tuttu ve karşıda duran yeşilin en koyu tonu olan çelik kapıya doğru yürüdük. Cebindeki anahtarlığı çıkardı ve en küçük olanıyla kapıyı açtı.

Kapı açılınca İstanbul bütünüyle karşımızda kendini sergiledi. Dudağımda oluşan tebessümü engelleyemiyordum ve sebepsizce gözlerim dolmuştu. O kadar güzeldi ki.

Soğuk hava gözlerimi dolduran yaşları kuruttu. Kayra'ya baktığımda o da bana bakıyordu.

Karşımızda kocaman bir teras vardı. O kadar büyüktü ki burayı küçük bir kafeye dönüştürebilirdik. Terasın ortasında aynı içerideki gibi bir yatak vardı. Onun dışında başa hiçbir şey yoktu. Burası küçüklüğümden beri hayal ettiğim yerdi. Burası benim düşlerimi süsleyen mekandı.

Elini bırakmak istedim ama yine izin vermedi.

Birlikte yatağa doğru yürüdüğümüzde elimi bırakıp kendini yatağa attı. Özgür kaldığımı idrak edince hemen bacaklarımın başladığı yere kadar yükselen korkuluklara koştum.

DaimaWhere stories live. Discover now