Bölüm 7

324 263 13
                                    

Sabah uyandığımda her yerimin ayazdan tutulduğunu hissettim. Üzerimize vuran güneş bir an önce kalkmamızı söylüyordu. Görkem koluyla gözlerini kapatmış uyumaya devam ediyordu. Onu birkaç defa gıdıkladım ama uyanmak istemediğini söyledi. Kulağına eğilip "Bu son sabahımız," diye fısıldadım.

Başını çevirip tek gözünü açıp bana bakmaya başladı. "Ne yapmak istiyorsun?" diye sordu. Dudaklarımı büzüp düşünür gibi yaptım. "Biraz daha dolaşmak istiyorum," deyip kolunu başının üzerinden kaldırdım. Güneş yüzüne yeniden vurduğunda gözlerini kapattı. "Bana beş dakika ver," dedi ve göğsüme yattı. Ağırlığıyla arkama yaslanmak zorunda kaldım. Saçlarıyla oynamaya başladım. Yerde duran peruğumu alıp başıma geçirdim.

Beş dakika geçince onu uyandırmak için yeniden gıdıklamam gerekti. Bu defa uyanmıştı. Yatağı topladık ve beraber aşağıya indirdik. Üzerimi değiştirmeye gerek görmemiştim. Ona bu halimizle dışarı çıkak istediğimi söyledim. Pijamalarımızla biraz dalga geçse de sonunda kabul etti. Hala gözlerini tam olarak açamamıştı. Bıraksam yeniden uyumaya başlayacaktı.

Elinden tuttum ve onu aşağıya indirdim. Küçük köpeğimiz salonda geziniyordu. Çoktan uyanmış ve yemeğini yemişti. Kucağıma aldım ve Görkem'in yanına gitmek için bahçeye çıktım. Zeytin ağacını inceliyordu. Yanına gittiğimde "Keşke zeytin yapmayı bilseydik. Toplardık," dedi. Burnuna işaret parmağımla hafifçe vurdum. Bunu yapmamı sevmiyordu. Başını diğer tarafa çevirip 'Of'ladı.

Kurbağaların sesi hiçbir saat diliminde kesilmiyordu. Onların sesleri eşliğinde yürüyüşümüze başladık. Ezberlediğimiz yoldan gittik. Köpeği bırakmak istemiyordum. Ona sıkı sıkı sarılmıştım. Birazdan ondan ayrılacağımı bilmek beni üzüyordu.

Köpeği aldığımız yere geldiğimizde kucağımdan indirdim. Ona orada kalmasını söylesem de arkamızdan gelmeye bir süre devam etti. Bu haline üzülmüştüm. Onu yanımızda götürebilmeyi isterdim.

Bakkaldan birer çikolatalı süt aldık ve çardaklardan birisine oturduk. "Selim'ler bugün bizi bulamayacaklar," dedi. "Sadece ikimiziz," diyerek onu dudaklarından öptüm. Bir yandan çikolatalı sütümü içiyor bir yandan yere değmeyen ayaklarımı sallıyordum. Bizi evde bulamazlarsa endişeleneceklerini söyleyip beni kolumdan tutup kaldırdı. İstemeye istemeye arkasından gitmeye başladım. Kolunu omuzuma sarıp beni kendisine çekti. Gülerek "Belki yeniden geliriz sevgilim," dedi ve saçlarımdan öptü. Beni biraz daha mutlu etmek için yolu değiştirip bilmediğimiz bir yola yöneldi. Kaybolacağımızı söylesem de buranın ne kadar küçük olduğundan bahsetti.

Dediği gibi de oldu. Dönüp dolaşsak da yine aynı yere, evin önüne çıkmıştık. İlke çoktan kahvaltıyı hazırlamıştı. Bizim bahçe kapısından girdiğimizi görünce "Nerede kaldınız?" diye sordu. Ellerini beline koymuştu. Ona köpeği bırakmaya gittiğimizi söyledim. Hep beraber masaya geçtik.

Yemek boyunca hiç konuşmadık. Daha sonra etrafı toplayıp evden çıktık. Üç gün boyunca karşıma çıkmayan kurbağalar gidişimizde karşımdaydı. Elimde bavullarla balkonda durmuş onlar gitmeden çıkmayacağımı söyleyerek bağırıyordum. Selim önden gidip ayakkabılarıyla onları ittirdi. Arkasından yeniden gelmesinler diye koşarak çıktım. Beraber arabaya doğru yürümeye başladık.

Yol boyunca karşıma tekrar kurbağalar çıkar endişesiyle tedirginlik içinde adımlarımı atarak yürüdüm. Bavulları arabanın bagajına koyup içine bindik. Artık rahatlamıştım. Bu defa uyuma sırası bendeydi. Görkem'in dizlerine yattım ve gözlerimi kapattım.

Uyandığımda Görkem bana yarın okulda görüşürüz diyordu. Ona uykulu halimle başımı salladım son bir öpücük daha aldıktan sonra arabadan indi. Oturma pozisyonumu ayarlayıp başımı bu defa koltuğa dayadım. Selim bizi apartımıza bırakacaktı. İlke arkasını dönüp "Sonunda uyandın," dedi. Ona daha uyanmadığımı söyleyerek yeniden uyumaya başladım.

Apartın önüne geldiğimizde kendiliğimden uyandım. Artık uykumu almıştım. Selim bavulları bana verirken "İyi uyudun," dedi. Arkasından bir kahkaha attı. Ona dil çıkarttım. İlke ile vedalaşırlarken yavaş adımlarla apartın merdivenlerini çıkmaya başladım. Burayı özlemiştim.

Kapıyı açtım ve içeriye girdim. O kadar havasızdı ki. Ayakkabılarımı çıkartıp hemen odama koştum ve penceremi açtım. Daha sonra İlke'nin odasındaki pencereyi de açmak için gittim. İlke gelmiş ayakkabılarını çıkartıyordu. "Yine beraber buradayız," dedi ve bana sarıldı. Kulağımın dibinde bağıra bağıra konuşuyordu. "Çok güzel üç gün geçirmedik mi Beren?" mutluydu. Onu biraz geriye ittirdim. "Gerçekten çok güzeldi. Sana ve Selim'e bir teşekkür yemeği borçluyuz," dedim. Bavullarını alıp zıplar adımlarla odasına geçti.

Mutfağı kontrol etmeye başladım. Bu gece makarna yesek de olurdu. Bir daha dışarıya çıkmak istemiyordum. Yarın zaten ders programlarına bakmak için okula gidecektik. Bavullarımı alıp odama geçtim.

Artık evim burası olmuştu. Her yer bıraktığım gibiydi. Makyaj malzemelerimle dolu masam, dolaba yapıştırılmış gülen suratlı fotoğraflarımız ve duvara yapıştırılmış stickerlarım. Etrafımda neşe ile döndükten sonra eşyalarımı yerleştirmeye başladım.

Telefonumun çalmasıyla çantamı dağılmış kıyafetlerin arasında aramaya başladım. Görkem olmalıydı. Telefonu bulduğumda ekranda yazan isimle irkildim. Kaan arıyordu. Telefonu açtım ve söyleyeceklerini beklemeye başladım.

"Merhaba Beren."

"Merhaba."

"Yalnız olduğunu görünce aramak istedim. Sesini duymaya ihtiyacım vardı."

Yanaklarım kızarmıştı. Telefonu yüzüne kapatmak istiyordum. Bu konuşmayı daha fazla sürdürmek istemiyordum. Başka bir şey söylemeden bu dediklerine cevap vermek istemiyordum.

"Haftaya Isparta'ya geleceğim biliyorsun."

"Biliyorum. Gelince konuşuruz olur mu Kaan?"

"Benden kaçmaya devam edecek misin?"

"Kaçmıyorum. Geldiğinde görüşürüz."

"Peki, hoşça kal."

Telefonu kapattığım anda kulağımdan çekip yatağın üzerine attım. Onu kırmaktan korkuyordum. Konuşmaksa hem bana hem ilişkime zarar veriyordu. Onu çözemiyordum. Benden ne istediğini bilmiyordum. Bu kadar soğuk davranışlarıma rağmen hala benimle konuşmaya çalışmasını anlamlandıramıyordum.

Sandalyeye oturup düşünmeye başladım. Başımı ellerimin arasına alıp bir süre sadece yerdeki kilimin desenlerine odaklandım. Daha sonra penceremden yansıyan apartman manzaralarına bakmaya başladım.

Bir sigara çıkartıp yaktım. Dumanı içime olabildiğince çok çekmeye çalışıyordum. Her nefeste bir çözüm bulmaya çalışıyordum. Bulamıyordum. Bu sırada telefonum yeniden çalmaya başladı. Arayan bu defa Görkem olmalıydı. Telefonu elime alınca yanılmadığımı anladım. Rahatlamış bir şekilde nefes verdim. Eve gelip gelmediğimizi sordu. Evde yokluğumu hissettiğinden bahsetti. Onunla konuşurken ağlıyor ve anlamamasını umuyordum.

İşim olduğunu söyleyerek telefonu kapattım. İyi değildim. Görkem'i bir başkası yüzünden kaybetmek istemiyordum. Onunla ömrümün sonuna kadar ayrı evlerde değil aynı evde olmak istiyordum. Uzun süre önce fark etmiştim ki; sadece onunla mutlu olmayı seviyorum. O benim için çölün ortasında halüsinasyon olarak değil, gerçekten gördüğüm bir su kaynağıydı. 

Kontrolsüz 2Where stories live. Discover now