Şanssızlık Ya Da Şans

599 234 34
                                    


       Üniversiteden yeni mezun olmuştum. Bitirme projemi geliştirmeye karar verdim ve aylardır üzerinde çalışıyordum. Projeme destek olabilecek birkaç yere başvurmuştum ve henüz bir yanıt yoktu. 

       Yeni bir güne gözlerimi açtığımda, güneşin neşeyi bir buket yapıp odamın penceresinden uzatmasını huzurla izliyordum. Huzuru içime çekmek için derin bir soluk aldım ve arkası kesilmeyen öksürükler... Alt kat komşumun tüm enerjisiyle saat 8'de pişirdiği öğle yemeğinin soğan kokuları savaşa tüm hışmıyla girercesine burnumu ve ciğerlerimi talan ediyordu.

       Bana sükunetle sarılan yatağımı, bir başkası tarafından terk etmek zorunda kaldım. Duşumu aldım, kahvaltımı yaptım ve gözlemlerime devam etmek için dışarı çıktım. 

       Derken uzun bir günün ardından gün batımını izlemek üzere denize nazır bir çay bahçesinde mola verdim. Telefonumun saatine baktım ve şarjının bitmek üzere olduğunu fark ederek çayımın kenarına bıraktım. Çantamdan notları çıkarırken kayıtlı olmayan bir numaranın aradığını görünce bir hışımla telefona sarıldım ve çay üzerime döküldü. Büyük şans... Acı içinde telefonun şarjının son demlerine yetişirken, 

       "Merhaba, Özgür Yılmaz'la mı görüşüyorum?"

        "Evet, benim."

         "Ben Starfish Şirketinden arıyorum. Projeniz için mülakata yarın saat 11 'de bekli..." ve telefonumun şarjı bitti.

       Son hazırlıkları yapıp erkenden orada olmak için çikolata havuzuna düşmüşcesine bir mutlulukla evin yolunu tuttum. 

       Kapıya vardığımda ise bir başka yıkım... Anahtarımı evde unutmuştum. 

       Şanssızlık neydi ? İnandığınız anda peşinizi bırakmayan sadık his mi ?

       Açabilecek bir çilingir bulup, projeme kavuşmam tam 4 saatimi aldı, büyük bir hevesle projemi cd'ye kopyalamak için bilgisayarımın bozulmuş olduğunu fark etmem ise 3 dakika... Saatin 2.30 olması ise mutsuz oluşumda pay barındıramayacak kadar küçük bir sorundu. Neyse ki taşıyıcı belleğimde bir kopyası mevcut oluşunu anımsayıp, derin bir nefes aldım.

       Bir saat erkenden orada bulunmak üzere sabah 7'de uyandım. Hazırlıklarımı yapıp, evimi bırakmam iki saatimi almıştı. Kabataş vapuru sanıp, Karaköy vapuruna bindiğim ve ara duraktır deyip inmediğim ve Kabataş' a tekrar döndüğüm seferim ise tam bir saatimi...

       14 kişi mülakat için başvurmuş ve 12 kişi alınacaktı. Şirkete vardığımda ise görevli, 13. kişinin mülakattan çıkalı 20 dakika geçtiğini bildirdi. Mülakata alınmadım. İşin bir can alıcı noktası da işe 13 kişinin de alındığını öğrenmem oldu. 

         Hayallerim kayıklara binmiş ve bir selam vermeden uzaklaşırken, şans bileklikleri satan bir dükkanın yanından geçtiğimi fark ettim. Sormayı tercih ettim.

       "Şans bilekliği alabilir miyim ?"

       " Ne yazık ki kalmadı. Ama elimizde umut bileklikleri var. Bunu alın umudunuz hep olsun." dedi tezgahtar. Şans bilekliği almak için dahi şansım yok inanabiliyor musunuz ? 

      Güneşin en baş döndürücü sıcağında adımlarımı atmak da zorlanırken, önümdeki kirli küçük bir su birikintisine gözüm ilişti. Tam yanından usulca süzülürken, yanımdan geçen bir araba o suyu üzerime aktardı. 

      Dünyaya elmas olarak gelip, barbarlar tarafından taharet musluğu başlığında kullanılmak gibi bir şans...

      Üstümü temizleyip biraz da dinlenmek bahanesiyle en yakın cafe'ye uğramak üzere yola koyuldum. Varınca bir masaya oturdum ve menüyü elime aldığımda , bir bebeğin kalp atışları kadar huzurlu, bir kasveti sükunete boğan yağmur damlalarının sesi kadar eşsiz, bir martının gökyüzünde sürdürdüğü hürriyet gibi bir ses ...

       "Hoş geldiniz" dedi.

Başımı kaldırdığımda ise cennetin itinayla yapılmış her köşesinden ilham alınarak oluşturulan bir meleğin insan bedenine konulmuş haline tanık oldum . 

      "Hoş buldum." dedim , günahsız bir tebessümle...

      Belki de  şanssızlık da bir şanstı, kim bilir...


HAYAT...Donde viven las historias. Descúbrelo ahora