the end

561 51 28
                                    

yazar: DreaminBlue

çeviri: jongininsehunu

****

Beyaz.

Sehun gözlerini açtığında, görebildiği tek şey beyazdı. Her şey bembeyazdı.

Beyaz tavana baktı, gözlerini beyaz kapıya bakmak için çevirdi ve sağ tarafından yumuşak bir ses duyduğunda, başını sadece tüm bedeni beyaza dönmüş olan Jongin'e bakacak şekilde çevirdi. Jongin'in çoktan özlediği göz kamaştırıcı yanık cildine, yumuşak görünümlü koyu saçlarına, aynı derecede güzel olan kahverengi gözlerine bakmadan duramadığında, şimdi görebildiği tek şey lanet olası beyazdı.

"Sehun" Başını okşarken fısıldadı Jongin.

"Jongin... Korkuyorum, çok korkuyorum, lütfen..." Erkek arkadaşının elini sıkıca kendi eline kenetlerken hıçkırmaya başladı.

"Sorun değil, Sehun, bebeğim, her şey iyi olacak, tamam mı? Seni seviyorum, seni seviyorum Sehun. Seni çok seviyorum" Jongin dudaklarını masum bir öpücükle onun dudaklarına kilitlemeden önce yavaşça alnını öptü. Jongin'in sesi onu sakinleştirdi ve sonra diğerinin kucağında rahatladı.

"Burası neresi Jongin? Neredeyim ben?" Odayı tanıyamamıştı, buraya geldiğini bile hatırlamıyordu. "Neden... neden her şey bu kadar beyaz?" diye sordu ancak Jongin onu cevaplamadı, bunun yerine Sehun'un elini bıraktı ve Sehun'un yatağında oturduğu yerden kalktı.

"Nereye gidiyorsun?!" Sehun panikledi ve ayağa kalkmaya çalıştı ama sonra ayaklarının hareket etmediğini fark etti. "Jongin, beni bırakma, lütfen, lütfen Jongin''

Gözyaşları Jongin'in güzel yüzünden düşüyordu ve Sehun ona ulaşıp erkek arkadaşını kollarına sararak rahat ettirmekten başka bir şey istemiyordu. O, ona sıkıca sarılmaktan ve asla gitmesine izin vermemekten, gözyaşlarını silip Jongin'in bir daha ağlamamasını dilemekten başka hiçbir şey istemiyordu. Jongin için şu ana kadar istediği ve dilediği her şey onun mutlu olması ve her zaman gülümsemesiydi. Ancak, şu an, sevgilisi hıçkırıyordu ve Sehun onu rahatlatamıyordu bile. Jongin çok sevimliydi, dünyadaki her şeyi hak ediyordu ve Sehun Jongin ondan isterse, her şeyi seve seve verirdi.

"Hoşçakal, sevgilim" Jongin acıklı bir ses bıraktı ve sevgilisine bakıp onu son kez öpmeye engel olamadı. Jongin onu tekrar ve tekrar öpmeye devam ederken Sehun Jongin'in gözyaşlarının kendi yüzüne düştüğünü hissediyordu.

"Ben yapamam... tanrım, Sehun, yapamam..." Jongin Sehun'u dikkatle kucaklarken ağlıyordu. Sehun gözlerini sıkıca kapattı ve Jongin'e sarıldı. Gözlerini açtığında, her şey hala bembeyazdı ve Jongin hala ağlıyordu. Beşinci yıldönümleri hiç hayal ettiği gibi gitmiyordu. Her şeyi planlamıştı, ilk olarak Jongin yataklarındayken ona kahvaltı getirecekti, büyük olanın kendisinden önce asla kalkmayacağını biliyordu, sonra muhteşem bir sabah seksi yapacaklardı ve Jongin onun altındayken çok güzel görünecekti, çıplak ve sevgilisi kendisini her içine itişinde Sehun'un adını inlerken. Tüm öğle boyunca duş alıp oynaşacaklardı, Sehun'un yeterli parayı kazanamadığı zaman söz verdiği gibi bir gün onları ünlü ve lüks bir restoranta götürene kadar bazen yavru köpekleriyle oynayacaklardı ve sonra... sonra Jongin'e evlenme teklifi edecekti. O da evet diyecekti (Sehun'un buna biraz bile şüphesi yoktu, hayır, kesinlikle hayır) ve Jongin sonunda resmi olarak kendisinin olacaktı. Her şeyi böyle planlamıştı, asla sevgilisinin ağlamasını istememişti, belki yüzüğü Jongin'in parmağına taktığı zaman hâricinde.

"Jongin, neden ağlıyorsun? Ne-ne oldu? Lütfen, ağlamayı bırak" Jongin başını göğsünde dinlendirmeden önce sevgilisinin yüzünü okşadı.

"Sehun... Sehun. Şimdi ne yapacağım ben? Sehun..." Güzel sevgilisinin kalbi çıkarcasına ağladığını izlerken Sehun'un kalbi parçalara ayrıldı.

"Bebeğim, ağlamayı kes, bugünün bizim yıldönümümüz olması gerekmiyor muydu? Ben-Ben sana kahvaltı hazırlamak istemiştim ama hmm, dün gece ne olduğunu hatırlamıyorum. Neden buradayız?" Jongin başını ona bakmak için kaldırırken sordu.

"Sen... Sen..oh, Sehun" Jongin'in gözleri artık kıpkırmızıydı ve Sehun'un yüzünü çok nazikçe tutuyordu, Sehun dokunuşa yaslandı ve gülümsedi.

"Günümüzü dışarıda bile planlamıştım ama... Ayağa kalkabiliyor gibi görünmüyorum. Dün gece ne yaptık?"

"Yüzüğü buldum..." Jongin o kadar kısık sesle fısıldadı ki, Sehun'un onu nasıl duyabildiği merak konusuydu.

"Sen... Sen buldun mu? Ama... ama ben sana restorantta sürpriz yapmak istemiştim!" Sehun kaşlarını çattı.

"Çok aptalsın Sehun, çok çok aptalsın. İki işlenmiş güvencin, gerçekten mi?" Jongin yüksek sesle hıçkırdı ve alnını Sehun'un alnında dinlendirdi. "Seni çok seviyorum" Jongin ancak sol elini kaldırınca Sehun onun parmağındaki yüzüğü fark etti ve genişçe gülümsemesine engel olamadı.

"Sana çok yakışmış bebeğim" Kafasını kaldırıp onu kırmızı, şişmiş ama tamamen aşkla dolu gözleriyle izleyene bakmadan önce Sehun Jongin'in eline burnunu dokundurdu, nişanlısının parmaklarını teker teker öptü.

"Yapamam... Sensiz yaşayamam Sehun... Yapamam. Neden- neden zorundaydın ki..." Kapı açıldı ama Sehun ya da Jongin ikiside dönüp bakmadı. Jongin Sehun'a sıkıca sarılırken aniden sarsılmaya başladı.

"Hayır, hayır, hayır, lütfen, hayır!" Jongin bağırdı.

"Jongin... Hadi, gitmek zorundayız..." Bu kardeşinin sesiydi. Chanyeol Jongin'den daha iyi görünmüyordu, Jongin kardeşinin göğsüne doğru hıçkırırken ve ondan ayrılmayı reddederken o da ağlıyordu. Onları ayırmak istemiyordu, asla istememişti, birbirleri için harikaydılar ve Chanyeol bile bazen aralarındaki ilişkiyi kıskanırdı, Jongin'e çok minnettardı. Kardeşinin onu sevdiği kadar onu sevdiği için Jongin'e minnettardı, küçük kardeşinin hayatında Jongin gibi biri olduğu için minnettardı. Jongin kardeşine çok iyi davranmıştı.

"Chanyeol hyung" Sehun hiçbir şeyi anlamıyordu. Neredeydiler? Neden Jongin hala göğsünde ağlıyordu? Neden Chanyeol hyung da buradaydı ve ağlıyordu?

"Hayır! Onu bırakamam, lütfen! Onu burada bırakamam, yapayalnız olacak, korkacak, hyung, hyung, lütfen, gitmesine izin veremem..."

"Jongin... Artık çok geç" Chanyeol çok kısık sesle söyledi, sanki biraz daha yüksek sesle söylese yıkılacakmış gibiydi.

Jongin Sehun'daki sıkı tutuşunu gevşetti ve isteksizce ayrıldı. Onun nasıl göründüğünü mükemmel bir şekilde hatırlamak için Sehun'un yüzünü dikkatle izliyordu, dudakları titrerken Sehun'un her bir benini ve güzellik noktalarını aklına kazıyordu.

"Jongin..." Chanyeol güçlü olan olmak adına kendini burada ağlamamak için zorluyormuş gibi görünüyordu. Jongin Sehun'un dudaklarını son defa öperken başını aşağı eğdi. Öpücük çok şefkatli ama bir o kadar da çaresizdi. Jongin tamamen geri çekilene kadar ve ayakta güçsüz, titrek bacaklarıyla durana kadar Sehun öpücükte kayboldu ve Jongin'i daha yakına çekti. Yürümeye başladıklarında Chanyeol'un Jongin'e ayakta durması için yardım ettiğini gördü, Sehun dehşete düştü. Onları takip etmek istedi, kalkmayı ve yanlarında yürümeyi çok istedi ama yapamadı.

"Beni bırakmayın! Lütfen, beni burada bırakmayın, lütfen!" Ama ikiside onu duyuyor gibi görünmüyordu. "Lütfen, yalnız kalmak istemiyorum!" Sehun ağlıyordu ve Jongin ona son bir kez daha bakarken mırıldanıyordu, onlar görüş alanından çıkmadan önce Jongin o iki muhteşem kelimeyi Sehun'a söyleyebilmişti.

Duvarlar, kapı, her bir şey hala fazla beyaz ve parlaktı ama onun Jongin'i artık orada değildi.




Y/N: Beyaz güvercinler saf ve sonsuz aşkın sembolüdür. Güvercinler çift halinde yaşarlar yani onlar aşkın ve sonsuz bağlılığın gerçek temsilcileridir. Beyaz renk yeni başlangıçlar anlamına geldiği gibi aynı zamanda soğukluk, yalnızlık ve ölüm anlamına da gelir.

white dove II sekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin