20 ° Don't Let Me Down

En başından başla
                                    

''Çok komiksin, hayatındaki en güzel tavuğu yerken sana bunu hatırlatacağım!'' diye bağırarak karşılık veren Niall'a güldüm. Harry ile ıssız bir nehir kenarında biraz yürümüş, insanlardan uzak bir yerde rahatça nefes almıştık. Normal insanlar gibi olduğumuz anlar benim için inanılmaz özeldi. Kameralar çekmeden, ilişkimize sahte denmeden bir şeyler yapmak beni mutlu ediyordu.

Mutfağa doğru ilerleyip içeri girmeden sadece kafamı uzattım. Lizzie tezhagtaki tek boş yere oturmuş gülümseyerek Niall'ı izlerken, Niall dünyanın en ciddi işini yapıyormuş gibi sadece yemeğe odaklanmıştı. Onlara bakarak geri çekildiğimde bir bedene çarpmamla kalp atışlarım anlık bir hızlanma yaşamıştı, Harry'nin sessiz kıkırtılarını duyabiliyordum.

''Beni böyle korkutmamalısın.'' dedim önüme dönüp kaşlarımı çattıktan sonra ciddi bir yüz ifadesiyle salona doğru yürürken. Arkamdan gelip sarıldığında olduğum yerde dondum kaldım.

Dudaklarını omzuma bastırdığında titreyen göz kapaklarımı birbirleriyle buluşturdum ve derin bir nefes aldım.

''Korktuğunda anlık bir şekilde gözlerini büyütmeni seviyorum. Kaşlarını yapmacık bir şekilde çattığında sinirli değil de sevimli görünmeni seviyorum. Yanaklarının kızardığında esmer olduğun için belli olmamasına rağmen hızla elini yanaklarına götürmeni seviyorum. En ufak hareketimde heyecanlanarak gözlerini kapatıp açmanı seviyorum. Lizzie'yi mutlu gördüğünde anında yüzüne samimi bir gülümseme yerleşmesini seviyorum. Seni sen yapan en küçük hücreyi bile seviyorum.''

Yavaş aksanı ve boğuk sesi, bu inanılmaz kelimelerle birleşince duygulanmama engel olamamıştım. Gözümden bir yaş akarken kolları arasında ona döndüm ve dünyanın en güzel yeşillerine baktım. Dudaklarını akan yaşa bastırdıktan sonra geri çekilerek bana tekrar gülümsedi.

''Beni böyle şımartmamalısın da.'' diye mırıldandım göz yaşlarıma rağmen gülümserken.

''Biliyor musun? Onu bile seviyorum.'' dediğinde boynuna kollarımı dolayarak ona sarıldım. Zaten belimde olan elleriyle o da beni sarmıştı.

Sevilmek, sevmek öylesine güzelmiş ki bir zamanlar aşka olan inancımı kaybetmiş olduğum için kendimi garipsiyordum. Aşk belki de o kadar yüce bir duyguydu ki sadece gerçekten hak edene uğruyordu. Gerçekten o duyguyu kaldırabilecek olana. Acılara sabırla katlanabilecek, gururunu bir kenara atabilecek, sevgiyi en içten hissedebilecek olana.

Harry benim için bir hediyeydi. Yıllar sonra anca kavuştuğum, ancak aynı hayalimdeki gibi bir hediye. Kesinlikle beklememe değecek bir hediye.

#Lizzie'nin Ağzından#

O çok güzeldi.

Tavadaki sosu karıştırırken bir kere bile başka bir yere dönmemiş, kendini tamamen yaptığı yemeğe odaklamıştı. Mimiksiz masum yüzü gözlerimin önündeyken ben de tamamen ona odaklanmıştım.

Bir insan benlerine kadar güzel olur muydu?

Sonunda bakışlarımın yoğunluğuyla bana baktığında hafifçe gülümseyip tavanın üstüne bir kapak yerleştirerek elini havluyla sildikten sonra bana doğru yürümeye başladı. Sadece onu izliyordum.

Dibime kadar geldikten sonra kollarını bacaklarımın iki yanına yaslayarak gözlerime baktı, kalbim ilk defa böylesine güzel titriyordu. Midemin sıkıştığını hissedebiliyordum.

''Yarım saattir kesintisiz beni izliyorsun.'' diye mırıldandı yarım bir gülümsemeyle. O kadar yakındı ki yüzlerimiz, nefesi yüzüme çarpmıştı. ''Sıkılmadın mı?'' diyerek devam ettirdi cevabını bilmesine rağmen. Kafamı iki yana sallayarak gülümsedim.

Soul Mates / HSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin