40.bölüm-Küçük Güneş-

Start from the beginning
                                    

"Utandın," diyerek güldüğünde kaşlarımı çattım. Ona bakmamaya çalışsam da, o böyle içten gülerken aksini yapmak zor oluyordu. "Hadi o zaman, ben seni daha fazla utandırmadan sen hazırlan."

Masayı toplamama izin vermeden beni odaya yolladığında hızlıca giyindim. Tuğra da hazır olduğunda hemen evden çıktık.

Tuğra, Mısra için bir şeyler almak istediğinde önce alışveriş merkezine gittik. Oyuncak mağazasına girdiğimizde, "Mısra ile görüşmeye bu kadar ara vermişken eğer oyuncak almadan dönersek bizi öldürür," dedi. "Sen seçmek ister misin alacağımız şeyleri?"

"Bilmem ki..." diye mırıldandım heyecanla. "Sevdiği şeyleri bilmiyorum ama nasıl olur?"

"Olur olur." Beni bebeklerin olduğu reyona doğru çektiğinde nefesimi tutarak bakmaya başladım. "Hangisini beğendin? Mesela kendine alacak olsan hangisini alırdın?" diye sorduktan sonra arkama geçip kulağıma doğru eğildi.

"Küçük Güneş'in isteklerini düşün."

Dudağımı ısırarak gözlerimi bebeklerin üzerinde gezdirmeye başladım. Değişik değişik, çeşit çeşit ve harika bebekler vardı. Küçükken annem ve babamla birlikte oyuncak seçmeye gittiğimizde hep sarı saçlı bebeklere yöneldiğimi hatırlıyordum. Tıpkı benim gibi sarı saçlı olmaları hatta kimi zaman benim gibi mavi gözlere sahip olmaları beni mest ederdi. Sanki onlardan biriydim ve canlanmıştım. Çocukça ve aptalcaydı belki ama böyle düşündüğümü ve o heyecanla çığlıklar atarak oyuncak bebeğimi seçtiğimi hatırlıyordum. Gözlerim hepsinin üzerinde gezindikten sonra gördüğüm bez bebeği uzanıp aldım. Sarı saçları iki yandan örgülüydü ve gözleri maviydi.

"Çok güzel," diye fısıldadığımda belime dolanan elleri hissettim.

"Kendine benzeyen bir bebek buldun ha?" dedikten sonra uzanıp bebeği aldı. "Senin kadar güzel olmasa da ona bakınca seni hatırlar insan."

"Bu bebeği alırdı küçük Güneş," dedim derin bir nefes alarak. "Mısra ne sever bilmiyorum ama..."

"Bu güzel, bunu alabiliriz." Beni mağazanın diğer taraflarına doğru çekti ve Mısra'ya bir sürü oyuncak almaya devam ettik. Bulduğumuz her oyuncağı denemeden almıyordu Tuğra. Kimi oyuncağa uzaylı görmüş gibi bakarken kahkahalarımı tutamıyordum ben de artık. Sonunda alışverişimiz bittiğinde yüzümüzde asılı kalan tebessümle devam ettik yola.

"Mısra bunları çok sevecek," dedim kemerimi bağlarken. "Hepsi çok güzel."

"Sen olmasaydın bu kadar güzel olmazlardı," dediğinde yine susup önüme döndüm. O böyle şeyler söylediği, iltifat ettiği zaman ne diyeceğimi ne yapacağımı bilemiyordum.

"Oyuncakları ben yapmadım ya!"

"Ama en güzellerini seçtin," diyerek elimi elinin arasına aldı. Yüzümde asılı kalan içten bir gülümsemeyle başımı camdan tarafa çevirdim. Aklımda, dilimde yine aynı dua vardı, kalbimin en derin yerinden geliyordu. Tüm bunların, yaşadıklarımın bir rüya olmamasını diliyordum Allah'tan.

Ertesi gün hayatın zorluğuna tekrar dönebilirdim, değerdi. 

***

Sonunda çiftliğe geldiğimizde hakkım olmamasına rağmen burayı özlediğimi hissettim. Öyle güzel bir yerdi ki çocukluk hayallerimde yer almasa bile severdim. Arabayı durdurduğunda dışarı çıkmadan önce ona doğru döndüm.

Gülerek, "Gözlerinin içi parladı," diyen Tuğra'ya gülümsedim ben de. 

"Burası harika bir yer," dedim. Vakit kaybetmeden arabadan çıktığımda Tuğra da bana eşlik etti. "İnsanın bir kez bakması bile neşeyle dolmasını sağlıyor."

Kayıp Güneş*Yeniden Yayımda*Where stories live. Discover now