40.bölüm-Küçük Güneş-

13.8K 990 162
                                    

Multimedia: Benim kendi oyuncak bebeğim :D 18 ya da 19.yaş doğum günümde teyzem hediye almıştı. Ne yapalım yani büyüdüysek ^-^ Kendileri küçük Güneş olur^^

Keyifli okumalar :)

Vücudumu saran sıcaklıkla gözlerimi araladığımda gülümsedim. Tuğra'nın kolu sıkıca beni sarmıştı ve hareket etmeme bile izin vermiyordu. Ona doğru dönerek izlemeye başladım. Kocaman yatağın ortasında neredeyse birbirimize yapışarak huzurla uyumuştuk tüm gece. Gözlerimi açıp yine onun kolları arasında olduğumu anladığımda tarif edilemez bir duygu yayılıyordu her hücreme. Uzamaya başlayan sakallarını elimle okşarken gülümsemeden edememiştim. Kalbim yine yerinden çıkacak gibi atıyordu. Tuğra Seçkin öylece yanımda yatarken bile beni öldürebilirdi.

"Bu kadar erken uyanman beni korkutuyor," diye mırıldandığında irkilsem de gülümsedim. Elimi yavaşça çekerken Tuğra tutup kendi elinin içine hapsetti. Parmaklarımız birbirini bütünleyip tüm boşlukları doldururken daha fazlası olamaz dediğim kalbim beni haksız çıkarırcasına hızlandı. "Rahat değil misin? Neden erkenden uyandın?"

"Erken olduğunu nereden biliyorsun?" dedim kıkırdayarak. "Odada saat yok ki." 

Gülümseyerek bana bakıyor ve derin nefesler alıyordu. "Çünkü ben uykuya dalalı daha yarım saat anca olmuştur," dedi iç çekerek. "Seni izlemekten uyku girmedi gözüme."

Diyecek bir şey bulamadığımda ise başımı göğsüne yaslayarak sıcaklığına sokuldum biraz daha. Kollarıyla bedenimi sarıp kendine hapsederken ömrüm boyunca burada kalmayı hayal etmeye başlamıştım bile. Beni herkesten koruyacak güçteki Tuğra ile, kalbinden kalbime aktığı sevgisi ile, bana bakarken titreyen koyu mavi gözleri ile, nefesi yüzüme çarparken kalp atışımı hızlandıran sıcaklığı ile... Daha böyle onlarca şey sayabilirdim çünkü tamamıyla istiyordum Tuğra'yı. Kalbimde açtığı yaralarla...

"Önce güzel bir kahvaltı edelim," dedi sessizliği bozarak. "Sonra sinemaya gidelim. İstediğin bir filme gireriz ve..."

"Kahvaltıdan sonra Mısra'nın yanına gitsek olmaz mı?" diyerek sözünü kestiğimde birkaç saniye cevap alamadım. Yanlış bir şey söylediğimi düşünerek, "İstersen yani. Öylesine dedim ben. Biraz özledim ama..."

"Gideriz tabii," diye mırıldanarak başıma bir öpücük kondurdu. "Mısra'nın seni sevdiği gibi sen de onu sevmişsin."

"Çok," diyerek yerimden doğrulup Tuğra'ya baktım. "O kadar tatlı ki! Biraz da kendimi görüyorum onda. Çizgi filmleri bu kadar seviyor olması, senin atına koyduğu isim... Sanki küçüklüğümü görüyorum onda. Babamın bana anlattığı ben gibi..."

Hüzünlendiğimi o da hissetmiş olacaktı ki, "Bugün üzülmek, kötü şeylerden bahsetmek yok," dedi gülümseyerek. "Bu pazar bizim günümüz olacak."

Birlikte odadan çıktıktan sonra ne ara hazırladığını anlayamadığım kahvaltı masasına oturduk. Sürekli tabağıma bir şeyler koyuyor ve uzun uzun küçük bir çocukmuşum gibi yemem gerektiğini anlatıyordu.

Sonunda dayanamayıp, "Asıl sen yemedin!" diye sitem ettim. "Bir de bana kızıyorsun."

"Seni yerken izledim ya o bana yeter," diyip omuz silkti. "Sen yedikçe ben doydum sanki."

O kadar doğal ve içten konuşuyordu ki ona hayran olmamak ya da büyülenmemek için yapabileceğim hiçbir şey kalmıyordu. Onu çözmek zordu. Tıpkı benim gibi hayatındaki zorluklara göre şekil almış biriydi ancak biliyordum ki kendi hâlinde, her şeyden soyutlanarak benimle konuştuğu zaman bambaşka bir Tuğra oluyordu. İçten, tatlı ve hatta romantik... Yalandan da değildi üstelik yaptıkları. Beni etkilemeye çalışmasına gerek yoktu zaten, adımı söylemesi bile yetiyordu çoğu zaman.

Kayıp Güneş*Yeniden Yayımda*Where stories live. Discover now