10. BÖLÜM "Dehşet."

82 9 0
                                    

Kimsesizlik; şüphesiz, bu hayattaki en zor şeylerden biriydi. Kalbinizdeki aşılması en imkansız engel, ruhunuzda her gün daha da fazla açılan derin bir yaranın varlığı demekti.

Ve kimsesiz çocuklar, en erkenden kaybedenlerdi.

Kaybetme korkusu da, iç organlarınıza kadar işler ve sizi en beklenmedik yanınızdan vururdu. Öyle habersiz geliverirdi ki, bırakın karşı koymayı, kolunuzu kaldıracak mecâl bırakmazdı.

Mavi de öyle hazırlıksızdı ki bütün bunlara, yaşamaya dermanı kalmamış gibiydi...

~

Kırklı yaşlarının ortasına henüz varmış, bakımlı ve oldukça iyi görünümlü adam, genç kızın hastane odasındaki yatağının yanına yavaşca yaklaştı ve derin bir nefesi ciğerlerine güçlükle gönderdi. Çökmüş yüzündeki soluk, bal rengi gözleri buğulanmıştı. Gençliğinde birer elmas gibi parlardı o gözler, fakat canından çok sevdiği ilk aşkı giderken, o gözlerdeki ışıltıyı ve adamın içindeki merhamet duygusunu da alıp götürmüştü.

Damarlı ellerini, karşısında öylece yatan kızının başının üzerine getirdi, fakat dokunamadı. Şaşkınlık içindeydi. O adama ne olmuştu? Neler geçmişti bu yorgun, çelimsiz bedenin başından? Kızının yaşayacağı zerre kadar geçmezdi aklından. Evet şaşırmıştı, fakat sevinip sevinmediği tartışılırdı. Çünkü hâlâ suçluydu Mavi, annesi onun yüzünden ölmüştü. Başka bir açıklama yapamıyordu adam kendine, yapabilse yıllar sonra gördüğü kızını affedebilecekti belki de.

Ona biraz daha yaklaşarak elini geriye çekti ve gözlerini yüzüne dikti genç kızın. Çok büyümüştü. Annesi kadar güzel gelmemişti adamın gözüne, ama benziyordu biraz da olsa. O yüzden tanıyabilmişti onu, aynı kırgınlık onun gözlerinde de vardı. Sahi, annesi de kırık bir kız çocuğundan farksızdı. Fakat adam hiçbir zaman anlayamamıştı nedenini. Şimdi biliyordu ama, öz kızının hüznünün nedeni kendisiydi. O, iyi bir baba değildi. Olacak gücü de hiçbir zaman bulamamıştı kendinde.

Pişmanlık yakasını çekiştirmeye başladığında, hızla oturduğu sandalyeyi geriye ittirdi ve aynı hızla odaya göz gezdirdi. Görünürde doktor ya da hemşire yoktu, vereceği ifadenin canı cehennemeydi.

Büyük adımlarla ilk önce hastane odasından sonra da hastane kapısından çıktı ve ardına bile bakmadan orayı terketti. Kızını yeniden karanlığa ittiğinin farkında mıydı, bilinmez. Fakat bir kez daha girmişti işte acımasızlığın koynuna; hiç çekinmeden, insafsızca...

~

Mavi, gözlerini birkaç kez kırparak kirpik diplerindeki acıya meydan okumaya çalıştı ve birkaç adım daha atarak şeffaf cama iyice yaklaştı.

O hiç sevmediği hastane kokulu odada gözlerini açtığı an, babasının gittiğini anlamıştı. Havada yine ağır bir yalnızlık vardı çünkü, hissetmişti.

Babasına en azından bu defa kin tutması gerekirdi, öyle değil mi? Yalnızlığına eşlik eden tek kişinin canı, onun yüzünden tehlikedeydi. Ölesiye öfkeliydi de, yine de yapamamıştı acısından...

Polisleri şikayetçi olmadığı konusunda ikna ederek onları geçiştirmiş, bu kararla aptallık ettiğinin farkında olamayacak kadar canı yanarken, odanın kapısı kapandığı an kendini yataktan atmış ve bu defa da, doktorları Devrim'i görebilecek kadar iyi olduğuna inandırmak için uğraşmıştı. Onun vücudunda yalnızca ezikler vardı ve kalbinde büyük çürükler. Ciddi bir acı bedenine ve yüreğine saplanıp kalmış olsa da, önemli olan kendisi değil, O'ydu.

SOĞUK KALPLEROnde histórias criam vida. Descubra agora