Bölüm 19: Unutulmaz Üç Etken

1K 70 11
                                    


Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

"Müzik öyle bir denizdir ki, ben paçaları sıvadım hala içine giremedim."

-Dede Efendi

Mektubumu yazıp yolladıktan sonra, beklemeye koyuldum. Bu sırada internetten haberleri okuyor, yorumlara göz atıyordum. Muhalefetini, yandaşını didik didik ediyor, ismi geçen akımlara, yönetim biçimlerine yabancı kalıp bir de onlar için araştırma yapıyordum. Sanırım, Ankara seyahatimi unutulmaz kılan etkenlerden biri, benim siyaset ile ilk tanışmam olmuştu.

Bu seyahati unutulmaz kalan ikinci ve üçüncü etkenlere bu bölümde değineceğim. Tabii, vaktinden önce uykuya dalmaz isem. Son zamanlarda bu çok olmaya başladı.

İlaçlardan olmalı.

Ankara, diğer tüm şehirlerimiz gibi alev alev yanıyordu, 2017 yazında. Tüm yıl boyunca, tek baş işlenen günahların vebalini tüm ülke çekiyor gibiydik. Sokaklar, meydanlar, her zamankinden daha boştu.

Kimileri, can korkusundan; kimileri sıcaktan başlarını dışarıya çıkaramıyordu.

Eh, haliyle mayın tarlasıydı, yuvamız vesselam. Bir kanatlarımız olsa kanatlanıp uçacaktık, basmayacaktık pusuya yatmış tuzaklara lakin kesmişlerdi kanatlarımızı. Arkamızda, kanat yaramızdan damlayan kan izleri ile düz bir patikada yürümeye çalıştıkça biz; onlar ellerinde, emirlerindeki koca kürekleriyle daima kazıyorlardı, kuyularımızı. Olsun, sonuçta bizim patika olarak bıraktığımız kan izleriyle örtülü topraklara asfalt döşüyorlardı...

Herkes elleri kalplerinde mahcup bakıyordu başlarına. Kimsenin aklına gelmiyordu sanırım, dökülen asfaltların ayaklarımızın sağlığına değil de, dökülen kanların saklanmasına harcandığını... Varsın gelmesin, dedik. Biz bize yeteriz, dedik. Küçücük dalgalanmalar koca dalgalar yaratır dedik!

Ama, koca depremlerin, koca kör okyanuslarda yalnızca küçük dalgalar oluşturabileceğini düşünemedik. Yaşıyoruz, işte. Öyle, ya da böyle...

SONWhere stories live. Discover now