Şaşkınlıklardan sonrası...

152 1 1
                                    

Demiştim ya; müşteriler bu ziyaretleri yadırgıyordu, diğer yandan da hoşnuttular. Sonuçta özgül ağırlığı olan tedarikçi firmadan onları ziyarete geliyordu birileri. Bu diyaloglar benim de hoşuma gidiyordu, müşteri ilişkileri pekişiyor, daha yakınlaşıyorduk ve firmam onlara ciddiyetten samimiyete geçiş yapıyordu. Samimiyetle beraber hiç bir müşterim firmamın ciddiyetini suistimal etmedi ya da etme zemini yoktu ( pazara güçlü ürünler sunuyorduk çünkü ). Bu ilişkiler takriben beş yıl kadar o firmamla beraber devam etti. O süreçte yeni şehirler, yeni lezzetler ve farklı kimlikler ;) tanıdım. Anadolu insanının büyük şehir insanından farklı olan yanlarını gördüm. Bu büyük kazanımdı. Size satıcı gözüyle değil misafir gözü ile bakıyorlardı. Evlerinde yatıya davet edeninden şehrin en güzel yerlerinde size ikramda bulunmak isteyen nice Anadolu insanı. Aralarında tek tük büyük şehir hastalığı geçirenler de yok değildi ancak sayıları % 2 yi bulmadı. Burnu kalkık müşterilerim de oldu ve onların ilahi adaletle burunlarının sürttüğüne de şahit oldum ( bundan mutlu olduğumu söyleyemem) . İnsanlar maddi olarak gördüğünden daha aşağıya inmemeli. Yani attan inip eşeğe binmemeli. Bir örnek mi? Bir gün bir müşterimiz şöyle bir cümle sarfetti ( ki; kendisi ile yeni tanışmışız) " ohoo, daha çok gelir gidersiniz buralara, uğraşın, uğraşın" . Zoruma gitmişti, işimin peşindeydim, kimsenin tafrasını dinlemek için gezinmiyordum sahada. O cümleyi kurarken ayaklarını masasının üzerine uzatmış saygısız bir tavır içindeydi. Sonra mı ne oldu? O müşterimizin işleri bozuldu, şaşalı havasından eser kalmadı, işini batırdı. Duyduğumda yine de üzüldüm. Yine bir gün o şehrin toptancılar sitesinde elimde pazarlamacı çantamla dolaşırken arkamdan bana birinin seslendiğini duyup, döndüm. Karşımdaki oydu. Bana afra-tafra ile beylik cümleler kuran eski müşterim. Karşılıklı "Ne haber, nasılsın, ne yapıyorsun?" faslından sonra bana " Ya senin market müşterilerinden birileri ile beni tanıştırsan, onlara mal satsam. Burada bir İstanbul firması şube açtı, ben de başında duruyorum, iş yapmam gerekiyor" dediğinde o eski havalı halleri aklıma geldi, bir kez daha üzüldüm. Ona yardımcı olmak istesem de olamadım. Çünkü ona uygun market müşterim yoktu. Ve sonraları, orayı da idare edemediğini ve kapattığını duydum.
Birden :) size bu doğrultuda başka yaşanmış hikayeler de aktarmak geldi içimden;
İzmirli bir müşterim bundan otuz yıl kadar önce İstanbul'da, zamanının, alanında güçlü firmalarından birisine sipariş yazdırmış. Siparişi yazan firma sahibiymiş. O sırada dükkanda elemanın biri bir hata yapmış, patron sin-kaf'lı bir küfür sallamış elemana. Bizim İzmir'li müşteri bu durumu yadırgamış; "bir patron elemanına hangi hakla küfredebilir " düşüncesi ile yazdırdığı siparişi istemiş "ben, bu siparişe biraz daha kafa yorayım" diyerek almış ve dükkandan çıktıktan sonra siparişi yırtıp atmış. Yıllar sonra...
     Yıllar sonra, personeline küfreden işverenin de işleri bozulmuş, iflas etmiş. Ve bir gün, bu hikayeyi anlatan müşterime uğramış "İzmir'de darda kaldım, bir 100 tl borç verirmisin? " ...
Kıssadan hisse; "ne oldum!" dememek lazım.

PazarlamacıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin