Kafasını suratıma yaklaştırdı. Yüzümde dolaşan kısık gözleri yüzünden kendimi oldukça rahatsız hissediyordum.

Omuzlarıma dökülen saçlarımı yavaş bir şekilde geriye doğru itti, omzumu okşadı. Ardından gözleri tekrar yüzümü buldu.

Bu göz hapsi ne zaman bitecek?!

Yaklaşan nefesi yüzünden gözlerimi kapadım. İşin şakası kaçmıştı ve ben artık korkudan titriyordum.

Nefesini dudaklarımın her zerresinde hissettiğim sırada kafasını yaklaştırmaya son verdi. "Seni şimdilik azad ediyorum."

Hızla gözlerimi açtım. Vücudumda laf çarpacak güçte enerjiyi bulamıyordum. Titreyen bacaklarım eşliğinde kapıya doğru adımladım. Ancak elleri bu sefer de bileğimi kavradı.

Erkeklerle bu denli yakın olmaya alışık değildim, ani yakınlaşmalar midemi bulandırıyordu. Lavaboda olması ise ayrı bir kusma sebebiydi.

"Hadi gidip Doktor Kim'i görelim Hyeya."

■■■

Yoongi'yle birlikte odaya geri dönmek yaptığım büyük hatalar listesinde ilk sıraya geçmeye zorluyordu. Tüm oda bileğime kilitlenmiş eline bakıyor, yarınki dedikodunun başlığını seçiyorlardı.

Utançla başımı eğdim. Yoongi ise sırıtarak Doktor Kim'in yanına adımlamaya başladı.

Kısmetimi kapatıyorsun gerizekalı, çek şu elini.

"Taehyung!"

Taehyung? Ne zaman bu kadar yakınlaşma fırsatı buldunuz?

Yakın arkadaşların yapacağı şekilde selamlaştıklarında şaşkınlığımı yansıtmadan edemedim. Ancak önemsenmediğim bariz ortadaydı.

"Bu ne ya?"

Yoongi'nin çekiştirmesine dayanamayarak yanına oturdum. Soran bakışlar hala üzerimizdeydi. Fakat elimde olan şey cevaptan çok soruydu.

"Hyung, burada ne arıyorsun?"

"İş için buradaydım. Ta ki şu aptal karşıma çıkana kadar."

"İşlerini halka açık alanda halletmen hoş değil."

Bileğimi çekmeye çalıştım. Kaçmak isteyen bir suçluymuşum gibi davranıyordu, ki halkın psikolojisini kötü etkilemekten dolayı suçlu olan oydu.

"Bileğimi bırak."

"Neden ilişkimizin öğrenilmesini istemiyorsun Hyeya?" dedi aşırı yüksek sesle.

Otuz yaşındaki kadına hangi akılla liseli ergen oyunu oynuyorsun Min Yoongi? Cidden...kusma dürtüsünü engelleyemiyorum.

"Ne ilişkisi bu, hayvan-sahip mi? Hayır, hiçbir ilişkide morartacak derecede bilek tutulduğunu görmedim de!"

Odanın öncekinin aksine sessizleştiğini fark ettiğimde sinirden moraran yüzüm utançtan kırmızıya dönüştü. Yakında hangi renk bekliyor beni? Yeşil? Sarı?

"Hyung üzerine gitme, iyi görünmüyor." Önümdeki kola şişesini itip yerine soju dolu bardağı getirdi Doktor Kim. "Harareti daha iyi alır."

Başlatma hararetine demek istesem de boyun eğip bardağı dikledim. Bardağa su koyarken yere dökülmesine bile sinirlenen biriyken hala masaları dağıtmadan, aşırı bağırmadan ya da birilerine tokat atmadan oturuyor olmam ilginçti.

"Özür dilerim Hyeya-shi. O gece refakatçi olmanı istememin sebebi buluşmam olduğu içindi."

İkinci bardağı dikledim. Hani benim dinlenmem gerektiğini düşünmüştün zalim herif?

"Ama görüyorum ki hyung'la pek iyi anlaşmışsınız."

■■■

Rahatsız edici güneş ışınları yüzünden rahat uykum son buldu ve uyanır uyanmaz kabusum başlamış oldu. Başım felaket derecede ağrıyordu, yatmadan önce perdemi kapatmamıştım ve pijamalarımı giymeden yatmıştım. Bu da demek oluyordu ki önüme konan soju bardakları beni gereğinden fazla rahatlatmıştı. Eve nasıl geldiğimi bile hatırlamıyordum.

"Dizilerden fırlamış bir güne merhaba."

Gözlerimi ovuşturarak perdelerimi kapadım. Şu sıralar yağmur çok fazla yağıyordu fakat bugün bulutlar yorulmuş olmalıydı ki güneş geçmiş günlerin acısını fena çıkarıyordu.

Hızla banyoya ilerledim. Yüzümde her zamanki memnuniyetsiz ifade hakimdi. Bugün için harika planlarım olduğu halde baş ağrısı yüzünden kendimi öldürmek planımın ilk adımı haline gelmişti. Ah hayır ikinci, önce üzerimdeki pis kokudan arınmalıyım.

Duştan sonra üzerime sevimli pijamalarımdan birini geçirdim, yarım saat öncekinin aksine gülümseyen yüzüm çalışma masama ilerliyordu. Sonunda romanıma devam edebileceğim vakit elde edebilmiştim, bugün izin günümdü.

Mutfaktan gelen gürültüyle irkildim. Ardı arkası kesilmeyen ses mutfak dolaplarımdan geliyordu. Eve nasıl geldiğimi bile hatırlamıyorken kapıyı kilitleyip kilitlemediğimi zihnimde kontrol ettim. Cevap yoktu!

Annem olmasını dileyerek mutfağa girdim. Kimse yoktu! İşin garibi ise neredeyse tüm mutfak dolaplarım açıktı. Hızlıca kontrol ettim, çalınan bir şey yoktu.

Tanrım, lütfen beni üç harflilerden koru.

Ve sapıklardan da.

Korkuyla oturma odasına açılan yan kapıya ilerledim. Annem değildi, annem kesinlikle mutfak dolaplarını açık bırakmaz. Ayrıca bu kadar yüksek sesle televizyon izlediğini hatırlamıyorum.

"Sen miydin yahu? Ben de sapığın biri sandım." Derin nefes alarak koltuğa oturdum. "Bir saniye, sen sapıksın zaten!"

"Sana sapıklık yapacak kadar düştüm mü sence?"

"O zaman evimde ne işin var? Yalnız yaşamamı fırsat bilip beni takip ediyorsun şerefsiz! Polisi arayacağım, bekle."

Telefonumu aramaya koyuldum. Yoongi'den kurtulmanın zamanı geçmişti bile!

"Seni eve ben getirdim." Televizyonu kapadı. Polise şikayet edeceğimi duyunca kaçması gereken herif daha da yayılıyordu koltukta. "Daha sonra da gitmedim. Evim yok çünkü."

"Beni eve getirdiğine dair hiçbir şey hatırlamıyorum. Üstelik sen niye getirdin be?!" Cevap vermesine mani oldum, kot ceketine yapıştım. "Artık defolabilirsin."

Küçük kitaplığımı ve önündeki küçük çalışma masamı işaret etti. "Bilgisayarda biraz vakit geçirdim de... Ahjumma, sen de az değilmişsin hani." Ayağa kalkıp elleriyle iki yanağımı kavradı. "Bizim küçük Hyeya, yazar mı olmak istiyormuş?"

Ahjumma ve küçük Hyeya, ha? İkisini peş peşe kullanmak aklının kıt olduğunu bir kez daha gösteriyor.

Ellerini sertçe ittim. "Hadi defol artık."

Karşısındakine sen aptalsın diyen kısık, aşağılayıcı bakışlarını takındı. "Sana bir şey itiraf edeyim mi? Bu boktan kitabı kimse basmaz."

Kot ceketindeki elimi benimkinden daha sert şekilde itti, bakışları sertti. Teşekkür etmemi mi bekliyordu? Beni orada bıraksa Doktor Kim getirirdi zaten, işgüzarlığa ne gerek vardı?!

"Tanrı sana en büyük hediyeyi verdi lakin sen hala aylaklık ediyorsun Hyeya." Kollarını gururla iki yana açtı. "Kitap çıkarmanı sağlayacak adam; işte burada."

magic words |m.yoongiWhere stories live. Discover now