Atıl söylediğimi es geçip başka bir şey söyledi. "Merih'i de getireyim mi?" sırıtarak söylediği şey benim yüzümü buruşturmama sebep olmuştu. Hem bu çocuk niye sırıtıyor ki? "Günümüzün mahvolmasını istemiyorum." diyerek sorusunu olumsuzca cevaplamış oldum. Benim yüzümde tek bir mimik kıpırdamazken o sırıtıyordu. "Tamam Tamam kızma getiririm onu da." dedi imalı imalı.

Ne saçmalıyor bu çocuk yine? Gözlerimi kısıp sırıtan yüzüne baktım. "Atıl allasen ne saçmalıyorsun sen yine?"

"Hiç canım ne saçmalayacağım." dediğinde sesindeki ima ve yüzündeki sırıtış bir nebze olsun azalmamıştı. "Merih de akşam seni- ah pardon sizi gördüğüne sevinecek." dediğinde sırıtışı daha da büyümüştü. "Atıl!" diye dişlerimin arasından tısladım. "Ne be! Sıra arkadaşın değil mi? Mutlu olursun diye düşündüm." diye o da sırıtışının arasından konuştu. O sırıtarak bana bakarken bende gözlerimi kısıp koluna yumruğumu geçirdim. "Ah!" diye acıyla inleyip sırada geri kaçtı benden.

"Acıttı lan. Taş gibi elin var." dedi yüzünü buruştururken ve sesini yükseltirken. Şimdi sırıtan taraf bendim. Ona taraf dönüp yumruğumu havada sallayıp tek kaşımı kaldırarak konuştum. "Bir tane daha ister misin?" diye sordum, yaptığı imaların bir karşılığı olmalıydı. Atıl bana ölümcül bakışlar atarken ben de ona sırıtarak bakıyordum.

"Siz ikiniz!" diye kadın hocanın cırtlak sesi yankılandı sınıfta. Biz hocanın uyarısını hiç üstümüze alınmamıştık, bize demiyordur diye. "Dolunay ve Atıl!" diye adımızı söylediğinde bize söylediği gerçeğiyle yüzleştik. Atılla aynı anda bakışlarımızı birbirimizden çekip hocaya baktık. Kızmış bir adet hocayla göz göze geldim. Hoca ile birlikte sınıftaki diğerleri de bize bakıyordu. Hoca hiç bir şey demeden direk işaret parmağıyla kapıyı gösterip ardından "Dışarı!" diye kesin ve itiraz istemeyen bir tonda emir verdi.

Bakışlarımı hocadan Atıl'a çevirdiğimde onun zaten ayağa kalkmış olduğunu gördüm.Ben de itiraz etmeden ayağa kalkıp kapıya doğru yürüdüm. Haklıydı bizi atmakta hoca çünkü derse girdiğimizden beri susmamıştık. Dersten atılmak pek umurumda değil de sınıftan çıkmadan gördüğüm Öykü ve Merih'in bize olan bakışları beni rahatsız etmişti.

Öykü'nün bakışlarını tanıyordum da Merih'in bakışlarını anlayamamıştım. Öykü Atıl'la konuşup dersten atılmama kızıyordu ama Merih'in çatık kaşlarla olan bakışlarını anlayamamıştım. Kızgın gibi. Atıl'a kızdı herhalde.

Sınıftan çıkıp koridorun başındaki merdivenlere gidip oraya oturduk. "Tebrik ve teşekkürlerimi sana iletirim yaprak göz. Dersten de atıldık!" dedi Atıl elini bana uzatıp elimi sıkarken. merdivenlere bir koltukmuş gibi yayılan Atıl'a gülüp "Biz daha ne derslerden atılacagız. Bu daha başlangıç." dedim bütün samimiyetiyle. Yüzüne bakıp gülümsedim. Ona çok alışmıştım.

"Neyse. Sana hangi AVM olduğun mesaj atarım ben." Dedim yüzüne hayran hayran bakmayı kesip.

"Tamam da sence de AVM sinema falan çok klişe değil mi?" diye sorduğunda haklıydı ama başka ne yapabilirim ki? Daha ilk andan onları nikah salonuna mı yollayayım?

"E başka ne yapayım Atıl? Aya falan mı yollayayım onları?" dedim sitem ederek. Yalnız nikah salonunu düşünüp ay demek de ne bileyim...

Durur düşünür gibi elini çenesine koyup dudak büzerek "Hmm?" deyi mırıldanıp ardından "Mantıklı aslında aya çıkmak." dediğinde ciddi olup olmadığını anlamak için dikkatlice yüzüne baktım. Ciddi olduğunu anladığımda gözlerimi devirdim. Çevremdeki manyaklara göz devirmekten bir gün gözüm çıkacak.

Ona umutsuz vakaymış gibi bakıp "Senin ve benim mantığımın aynı olmadığını bir kez daha görmek ne güzel." diye alayla konuştum. Ay çıkmayı söyleyen ben çocuğa mantıksız diyen yine ben. Sırıtıp "Düz mantık olduğuna sevindiğini görmek ne güzel!" dedi aynı benim gibi alay ederek. "Mim mim mim mim!" diye ağzımla onu taklit etmek için saçma sesler çıkardım. Bu hareketime o da ben de gülmüştük. Biz de böyleydik işte. Birbirimize laf soksak bile alınmazdık. Emir'le de öyleydi. Gerçekten iyi arkadaşlar olmuştuk.

KARANLIK İKİLEMOnde histórias criam vida. Descubra agora