16. BÖLÜM "KİMSİN SEN?"

219 25 26
                                    

Elime aldığım kitapları mavi örtülü yatağın bir köşesine bıraktım ve ahşap dolabın kapağını yavaşça kapadım. Kitapları elime tekrardan aldığımda, kucağında polisiye romanı ile pencere kenarında uyuklayan bir Melisa, kulağındaki kulaklıkla derin düşüncelere dalan bir Rüya ve çoktan yatağın içine girmiş bir Sona görmek beni şaşırtmamıştı.

Melisa ve Sona, çok konuşmaktan uyuya kalmıştı besbelli. Tanrım...

Odaya ayak bastığımızdan beri dedikodu yapıyorlardı. Hiç sorunumuz yokmuş gibi.

Rüya ise... Bilemiyorum. Benden bile sessiz birisi ile karşılaşıyordum. Fakat benim suskunluğum genelde yaşadıklarımdan dolayıydı. Ancak Rüya'nın bir derdi vardı. Uzaklara sürekli dalıyordu ve ben ne zaman konuşmaya yeltensem gözleri doluyordu. Bana saliselik bir bakış atıp ardından başını elinden düşürmediği müzikçalarına yöneltiyordu. Fazla... Nasıl desem... Sorunluydu!

Her biri farklı alemlerde iken başımı sallayıp kapıya yöneldim. Kapı kolunu yavaşça indirip çıkacakken Melisa'nın bağırması ile olduğum yere kitlendim.

"Ayakların kokuyor gerizekalı! Seni tutukluyorum! "

Elimi kalbime götürüp biraz bekledim. Cidden! Ne görüyordu bu kız? Mırıldanarak arkasına dönünce gözlerimi devirdim. Ya Barış'ı görüyordu ya Rüzgar'ı. Uraz'ı görecek hali yoktu ya. Yine ne saçmalıyorum ben? Sersem bir şekilde top patlasa uyanmayacak kızlara bakarak kendimi dışarı attım.

Herkes odasına çekilmiş olacak ki koridorda çıt yoktu. Fırsat bu fırsat! Kütüphaneye gidip araştırma yapmalıydım. Yoksa kafamı kurcalayan bilmece beni yavaş yavaş kemirecekti. Bilmece ve notlar arasında bariz bir bağ vardı ve bunu çözmezsem kafayı yiyeceğimi biliyordum. Önce notlar, sonra hayalet tarzı ruhani varlıklar, son olarak da şu bilmece... Ben kafayı yemeden tüm bu olanlara bir çözüm bulmalıydım. Sonuçta bu yaşadıklarım inanmak istemesem de gerçekti ve... Bilemiyorum. Lanet olsun, aklım almıyor!

Kendime aklen çeki düzen verip koridorda yazan ok işaretlerini takip etmeye gerek duymadan dışarı çıktım. Bütün bahçeye ikindi güneşi vuruyordu ve duvarda asılı olan birkaç desene muzipçe yansıyordu. Yalancı bir güneş... Soğuk havada, yürek sızıma aldırmadan kar tanesi kadar masum bir şekilde düşüyordu kalbime. Yalancı...

Diğer binaya yavaş hareketlerle giriş yaptığımda içeride birkaç erkek dışında kimseyi görememiştim. Bu durumu kafama takmamayı planlayarak seri bir şekilde yukarı kata çıktım. Çok oyalanmadan kütüphanenin bulunduğu koridora giriş yaparak panoda yazan isimleri okumaya başladım. Birinci ve ikinci isimi es geçtiğimde benden bir on santim yukarıdaki yazıya takıldı gözlerim. Kütüphane... Ah ne güzel! Bende zaten başka bir isim bekliyordum!

Odanın devasa kapısına elim uzandığında nedensizce nefesimi tuttum. İçeride olacaklara, öğreneceklerime hazır mıydım, bilemiyordum. Her ne olursa olsun diyerek, kapıyı araladım ve çıkan gürültülü sese aldırmamaya çalışarak içeri girdim. İçeri göz gezdirmeden kapıyı usulca kapatmaya çalıştım ve tuttuğum nefesi sıkıntı içerisinde geri verdim.

Bu boyut beni fazlası ile ürkütüyordu.

Kafama takmamaya çalışarak oldukça yüksek bir tavana sahip olan odada gözlerimi gezdirmeye başladığımda içerideki parlak sarı ışık gözlerimi almıştı. Her yer altın sarısı eşyalarla bezenmişti. Odanın kenarlarında birbirinden güzel dolaplar ve dolapların içinde de kitapların yerine milyonlarca renkte şişeler vardı. Ve yanılmıyorsam eğer...

Burası kütüphane değildi!

Odanın ortasında altından devasa bir masa vardı ve masanın üzerinde ise geniş bir kazan bulunuyordu. Kazandan çıkan sisli dumanlar bulunduğu ortama hoş bir koku verirken istemsizce içime çekmiştim onu. Kendime hakim olamayarak koyu kırmızı tonlarındaki koltukların etrafında gezindim ve usulca dokundum. Kadifemsi dokusu parmaklarımı okşarken duvardaki tablolar dikkatimi çekmişti. Birbirinden güzel kadınların resimleri ile dolu odada geniş bir kapı bulunuyordu ancak üzerindeki siyah işlemeler içine girip girmemek konusunda beni tedirgin ediyordu. Bu düşünceyi es geçerek masaya doğru ilerledim. Masanın yanına ulaştığımda gözlerimi kazanın yanında bulunan kitaptan alamıyordum. Anlamadığım dilde binlerce harf bir şeyler anlatmak istiyordu. Üzerinde fazla düşünmeden yanında bulunan kapalı deftere ilişti ellerim.

Galanodel ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin