8. BÖLÜM "GÖZLERİMİ AÇ"

349 30 18
                                    

Çığlıkları, lacivert hırkanın karanlığında arşa yükselen yılanların ruhları izbedir. 


&

Karanlık geceye tutsak olurken gündüz, aydınlığa sırtını dönmeyi ihmal etmiyordu. Yüzlerine geçirilen soğuk maskeden ne kadar görebilirsen ışığını, o kadar incitiyordu. Açığını kovalayan canavarlar çoğaldıkça savunman da güçleniyordu belki. Lakin her güçlenişte bir o kadar yıkıyorlardı duvarlarını. Özenle ördüğün duvarlarını...

Dün yaşanan olaydan sonra fazlası ile suskundum. Önce aşağılanmış, sonra aşağılamış, en sonunda da cezamı çekmiştim. Beynimde hüküm süren her ne ise yine konuşmaya başlamıştı ve bu sefer dediklerinden hiçbir şey anlamamıştım.

Mary bile konuşmuyordu benimle. Arkadaşlarım... Onlarla ne zaman konuşsam canımı yakıyor fakat gün yüzüne çıkmıyordu. Seslenmiyor, sinirlerimi bile bozmuyordu. Düşüncelerimin çizdiği rotaya bir çizgi çektim ve gözlerimi boşluktan çekip başka bir karanlığa teslim ettim. Fakat hemen sonra kapının ardındaki sesler dikkatimi o yöne topladı.

"Çekil kapının önünden!"

"Bana bak! Sakinleşmen lazım, tamam mı? Bu şekilde ona yalnız zarar verirsin!"

"O şerefsiz söylettiriyor, değil mi bunları sana? Sen de bana bak o zaman. Kızını çevredeki akbabalardan korumak yerine onları kendi kızından koruyan bir şerefsize, Aymira'yı bırakacak göz var mı bende?"

"Tüm bunları kızı için yapıyor. Her şey onun iyiliği için anlasana artık. Farkında mısın bilmem ama günlerdir uyuyamıyor o adam."

"Kızı için, öyle mi? Ablam gibi o da kızı için çabalıyor. Zaten o sürtük de sevdiği için onca kişinin önünde onu rezil etti. Gözümün önünde kötülüyor Barış! Yardım ettiğini sanan birkaç aptal yüzünden!"

"İkisi aynı şey değil."

"Çekil önümden hemen!"

"Kendine gel, Aron!"

Barış'ın bağırması ile kapıya inen yumruk bir olmuştu ve ardından Aron'un pişmanlık dolu sözleri...

"Lanet olsun! Lanet olsun! Buraya hiç gelmemeliydik! Hepsi benim suçum...."

Kapıdan gelen gürültülerle doğruldum yatakta. Ne olduğunu anlamaya çalışırken kapının kırılmasıyla içine gömüldüğüm yatakta titredim. Pekâlâ. Çoğu şeye korkmadan gözü kapalı giderdim ama bazen, hani siz en sıkıcı dersi dinlemek yerine bilmem kaçıncı rüyanızda yakışıklı bir mafyanın sizi kaçırdığını görürken işsiz bir hoca "Yavrum. Annem. Geldik. Kalk hadi." deyip sizin uykunuza eder ya... Hah! İşte onun hemen ardından gelen ritim bokuzluğunu yaşıyordum şu an. Buna gerilim diyorduk yanılmıyorsam. Rezil olma korkusunun hemen ardından gelen yakıcı sahne. Gerçi diyorlardı. Yani saçma sapan mafya hikayelerini kafama takacak kadar, daha alçalmamıştım. Taksa taksa, Sirena takardı.

Tiksintiyle yüzümü buruştururken boynuma dolanan eller sayesinde şekilden şekile giren suratım öylece kalakalmıştı. Beni transtan çıkaran kokuyu tanır tanımaz ağzımı açacaktım ki ellerimi tuttu. Neler oluyordu, tanrı aşkına?

Başımı okşayıp ellerimi yeniden tuttu ve tekrar sarıldı. Neler olduğunu anlamaya çalışırken gür ama şevkatli sesiyle konuştu.

"Her şey düzelecek bir tanem."

Her şey düzelecek... Kafamda bu cümleyi ayrıştırırken aklıma gelen hayalle gülümsedim. Hayaldi çünkü bunun gerçekleşemeyeceğini, buraya geldiğimde aklıma kazımıştım.

Hiç düşünmeden en yüksek ihtimalli olasılığımı bir biri ardına saydırmaya başladım.

"Tanrım.... Şükürler olsun. Gidiyoruz. Sonunda bu cehennemden kurtulacağım. Görebileceğim. Tanrım... Tanrım..."

Galanodel ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin