1# Islak toprak kokusu

9.9K 336 14
                                    

Aysima

Elimdeki ağır poşetleri otobüs durağına geldiğimde yere bırakıp derin bir nefes aldım. Ayakta zor durduğum halde poşetleri onca yol taşıyabilmiştim. Rabbim güç, kuvvet veriyordu. Çok şükür. Durakta benden başka kimse yoktu. Kol saatime baktım. İlaç saatim gelmişti. Çantamın içini karıştırıp zorlukla bulduğum ilaç kutusunun kapağını açtım, titreyen parmaklarımla beraber hapı ağzıma götürdüm. Başım çok ağrıyordu, kulaklarımda bir uğultu vardı. Şekerim yükselmişti yine. İlaç kutusunu tekrar çantama atıp hapı yutabilmek için poşetten çıkardığım sudan bir yudum aldım.

Görüş alanım bulanıklaşmış, ayakta güçlükle duruyordum. Oturacağım bir yer  ya da tutunabileceğim  bir şey de yoktu çevremde. Otobüs beş dakika sonra gelirdi zaten. Yorgun gözlerimi yumup derin bir iç çektim. Havada dolaşan ıslak toprak kokusu ciğerlerime dolarken gülümsedim. Dün akşam yağmur çok bereketliydi. Bakan değil de gören gözlere tefekkürdü. Elhamdülillah. Yağmur büyük nimet. Rabbimin bu büyük lütfuyla kainat temizleniyor, insanın içmesi ve yıkanması için su depolanıyordu. Secde suresi yedinci ayet kalbime akıp dilimden döküldü.

"O ( Allah) her şeyi en güzel şekilde yarattı."

"Bakar mısınız? Bir şey sorabilir miyim?"

Bir an afallayıp gözlerimi araladığımda başımı sesin sahibine çevirdim. Yaptığım yanlışın farkına vardığımda ise bakışlarımı adamdan hemen çekip başım yere eğdim ve "Buyrun." dedim.
Ağrayan başım dönmeye başlarken kaldırım taşlarıyla bakışan gözlerim karardı biran. Gözlerimi kapatıp tekrar açtım.

"Buralarda bir sahaf varmış. Nerede olduğunu biliyor musunuz? Şey... iyi misiniz?"

Son sorduğu soruyu gözardı ederek "Sahaf az ilerideki fırının arka sokağında. Marketin hemen bitişiğinde." dedim.
Ellerim, ayaklarım uyuşuyordu. Gözlerim tekrar karardığında elimi zonklayan başıma götürdüm. Vücuduma bir ağırlık çökmüştü. Dengemi sağlayamayıp düşeceğim sırada belimi saran kolla ayakta durdum. Bilincimi kaybetmek üzereydim. Titrek bir nefes alıp içimden besmele çektim. Hiç hareket etmeden baş dönmemin geçmesini beklerken kulağıma oturan kalın erkek sesiyle tüylerim diken diken oldu. Sert bir şekilde yutkunup zorlukla gözlerimi araladım. Kara, çatık kaşların altındaki endişeli, kahverengi gözlerle karşılaştığımda ne yapacağımı şaşırıp belime sarılı koluna baktım. Tövbe estağfurullah.

Üzerimdeki şoku atlatıp hemen kolundan kurtulurdum ve yere eğilip bir çırpıda yerdeki poşetleri elime aldım. Sessiz ve endişeli bir şekilde beni süzen bakışlarını umursamayarak ona arkamı döndüm. Rabbim sen affet.

Hemen iki adım ilerideki camları açık kırmızı, lüks arabadan kahkahalar yükseliyordu. İçlerinden biri yanımdaki adama seslenirken adımlarımı hızlandırıp oradan ayrıldım. Titreyen bacaklarım ve ağır poşetler yüzünden zorlukla adım atıyordum. Sokağın ortasında bayılmamak için içimden dua ederken otobüs görüş alanıma girdi. Başımı çevirip arkama baktığımda araba da, adam da orada yoktu. Fazla uzaklaşmadığım durağa doğru ilerleyip otobüsü durdurdum.

--------------------

Pastaneye geldiğimde elimdeki poşetleri mutfağa bırakıp sandalyelerden birine oturdum. Gözlerimi yumup şakaklarımı ovuşturdum. Hayriye teyze elindeki havluyla beraber yanımda bitip yüzümü ellerinin arasına aldı.

"Ne oldu kuzum. Şekerin mi yükseldi yine? İlacını içtin mi? Yine geciktirdin mi yoksa? Kendine bakmıyorsun ki."

Azarlayan bakışlarını üzerimden çekip ayağa kalktı. Mutfağa giren Elif elindeki tepsiyi tezgaha bırakıp yanıma yaklaştı.

"Ne oldu? İyi misin? Beni bekleseydin beraber çıksaydık alışverişe. Tek başına o kadar şeyi nasıl taşıdın?"

Şuan cevap verecek hatta ağzımı açacak gücü bulamıyordum kendimde. Başım çok ağrıyordu. Göz kapaklarımın üzerinde dolaşan ağırlık ve kulağımdaki uğultu beni şuanki zamandan soyutluyordu.

"Ben sana bir taze limon sıkayım. İçtikten sonra kendine gelirsin. Elif kızım sende servise devam et."

Elif beni kollarının arasına alıp yanağıma bir öpücük kondurduktan sonra Hayriye teyzenin hazırladığı servisi alıp mutfaktan çıktı.

Elime tutuşturulan limon suyunu yüzümü ekşiterek içtim. Bardakla beraber yardım etmek için oturduğum sandalyeden kalktım. Bir sürü iş vardı. Bir ucundan tutmam lazımdı. Mutfağa üçümüzden başka kimse giremediği için rahattım. Üstümdeki feraceyi çıkarıp rahat etmek için şalımı da çıkardım. Başıma yemen bağlayıp askıda asılı pembe önlüğü aldım. Kollarımı sıvamışken Hayriye teyze kaşlarını çatıp elimdeki önlüğü çekip aldı. 

"Sen git dinlen. Ben hallederim. Bu halde nasıl çalışacaksın?"

"Bugün çok müşteri var. Bırak yardım edeyim Hayriye teyze."

"Biraz hatırım varsa Aysima, eve gider dinlenirsin. Merak etme ben üstesinden gelirim. Hem tek değilim, Elif de var."

Eline eldiveni takıp fırından börek tepsisini çıkardığında bana git artık buradan bakışını attı. Eve kadar yürüyecek halim yoktu. Daha fazla dayanamayarak en köşede bulunun koltuğa uzanıp gözlerimi kapattım. Uyuyabileceğimi sanmıyordum. Gözlerimi dinlendirebilirdim ancak.

İFTİRAWhere stories live. Discover now