18. BÖLÜM ♣

En başından başla
                                    

"Rüya gidiyoruz," diyen Arslan'ın sesini işitince başımı öyle büyük bir hızla ona çevirmiştim ki çıkan havanın sesi kulaklarımda uğuldadı. Hayretle ifadesiz yüzüne bakarken ona nasıl inanmış olduğuna anlam veremiyordum.

"Ne yani? Bu kadına inandın mı?" derken sesim şaşkınlığımı bir ayna misali yansıtıyordu ve Arslan'ın da bunu bildiğine emindim.

Daha fazla üstelememi ister gibi bakarken "Rüya gidelim. Ezgi'nin yalan söyleyecek hali yok," dedi.

Hayal kırıklığı bedenime duman gibi yayıldığında öfkemi geri plana attı. Gözlerimden bunun okunduğuna emin olduğumda Arslan gözlerini kaçırdı ve arkasını dönerek evden çıktı. Birkaç saniyelik duraksamanın ardından yeniden Ezgi'ye döndüm. "Yalan söylediğini biliyorum ve bunu ona inandırmış olabilirsin ama ben inanmadım. Bundan sonra gözüm üzerinde Ezgi. Bu akşam bir daha tekrarlanırsa şimdiki gibi olmaz her şey," dedim ve onu baştan aşağı süzdüm. "Beni anladığını umarak gidiyorum."

Kapıyı sert bir şekilde örterek evden çıktım. Merdivenleri inerken yalnızca bedenim değil, kafam da uyuşmuştu. Her şey birbirine girerek allak bullak olmuştu. Arslan nasıl inanmıştı ona? Sahte gözyaşlarına, yalan sözlerine nasıl kanmıştı? Merdivenleri büyük bir üzüntüyle inerken yol bana öyle uzun geliyordu ki yorulmuştum. Nihayet arabaya ulaşıp yerime oturduğumda bir an olsun Arslan'a dönüp bakmadım. O da sessiz kalıp arabayı çalıştırırken bana kısa bir bakış atsa da takmamış, onu kaale almamıştım. Eve kadar gözlerimi kapatmanın en iyi çözüm olduğuna kanaat getirerek usulca yumdum. Böylece ona bakmak için herhangi bir girişimde bulunamazdım.

Uzun süren yol boyunca bu akşamı düşünürken vücudumu kasmaktan canım acıyordu artık. Bu beni zinde tuttuğu için umursamadım ve Ezgi'yi düşünmeye devam ettim. Hamile olmasına hiç dikkat etmiyordu ve bu yüzden tedirginleşiyordum. Yanlıştı bu, yapılmaması gereken şeydi. Bir bebeğe içkinin ne kadar zararlı olduğunu bilmesi gerekiyordu.

Peki ya ben onu görmesem hangi vicdanla o içkiyi içecekti?

Arabanın durduğunu hissettiğimde gözlerimi açtım ve düşüncelerimi daha sonraya iteledim. Karşımda evi görmeyi beklerken ormanlık bir alanda olduğumuzu anlayınca Arslan'a döndüm. "Neden buraya geldik? Eve gitmek istiyorum."

"Konuşacağız, Rüya. İn arabadan."

Yine yapıyordu, yine bana emir veriyordu. Biraz önceki sakinliğim buharlaşıp uçarken inatla "İnmiyorum!" diye direttim. "Eve götür beni çabuk."

Kahverengi gözlerinde kısa süreli bir ateş yanar gibi oldu. "Rüya, in!"

"Sen hangi hakla bana emir veriyorsun Arslan? Kimsin sen?" derken içimdeki her şeyi dışarıya vurmaya hazır gibiydim.

Bazen kendini çok dolu hissettiğinde seninle ilk zıtlaşan kişiye patlama ihtiyacı duyardın ya, işte ben de öyleydim. Ezgi'ye karşı olan sinirim ve Arslan'ın yaşattığı hayal kırıklığı çığ misali büyüyerek birbirine karışmıştı. Bunu da dışa vurma ihtiyacı hissediyordum ve o kişinin Arslan olacağına dair hiç şüphem yoktu.

Arslan "Ben senin kocanım!" derken öfkesini iliklerime kadar hissetmiştim ama sorun şuydu ki ben ondan daha fazla öfkeliydim.

En başından beri söyleyemediğim her şeyi şimdi söylemek istiyordum çünkü çaresizdim. Hem de çok çaresizdim. O bebeğe bir zarar gelmesini engelleyemiyordum, onu koruyamıyordum. En kötüsü de onu taşıyan, içinde büyüten kadından nasıl koruyacağımı bilmiyordum. İlk kez bu gerçek bu kadar yüzüme vurulmuştu. Onu hissedemem yetmiyormuş gibi bir de zarar gelmesi ihtimali vardı.

Histerik bir kahkaha attım. "Sen benim kağıt üzerinde kocamsın ve benim yumurtalarımı çalan adamsın."

"Sürekli bu konuyu önüme getirip duracak mısın? Hani aşmıştık bunu?" dedi azarlar bir tonla.

O BENİM (DÜŞ RESİTALİ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin