Kara Delik

1.3K 166 20
                                    

Bir yaşam belirtisi gösterin şu hikayede. Tamam bir ara bocaladım ama toparladığımı düşünüyorum. Kaç bölümdür sanki kendi kendime yazıp okuyor gibiyim. İlk defa bir hikayemde böyle bir not yazıyorum. Neyse, bir sonraki bölüm final, kurtuluyorsunuz.


Yolun orta yerinde altımda minik bir tabure ile beş saati devirdiğimde Kai'yi beklerken Chanyeol'ü görmüştüm. Yanında Baekhyun ve altında külüstür arabası ile önümde durmuştu.

"Burada ne işiniz var?"

"Seni almaya geldik dostum."

" Yan size olanları anlattı mı?"

" Lay bahsetti."

"Peki Kai? Onların yanında mı?"

"Hayır. Onun hakkında bir şey söylemedi. Hadi, atla da gidelim."

"Gelemem, burada kalıp onu beklemem gerekiyor."

Arabanın dışına çıkıp açık kapıya kolunu yaslamıştı. Baekhyun yan koltukta sessiz sedasız oturuyor, kucağındaki Freddy ile oynuyordu. Bizimle ilgilenmiyordu bile.

" Daha ne kadar bekleyeceksin, dostum? O yetişkin birisi. Dönüş yolunu bulacaktır."

Etrafıma bakındım. Dışarısı zifiri karanlıktı ve belki de tahmin ettiğimden daha fazla beklemiştim, bilmiyorum. Onu öptüğümde kaderi kovalamak yerine Kai'ye tutunmuştum. Eğer onun için bir şeyler ifade etseydi gelirdi değil mi? Hem kadere müdahale etmekten ziyade verdiği sözü tutmuş olurdu. Bakışlarım arabanın içindeki Baekhyun'a kaydığında yüzündeki sevimli ifade ile binmem için işaret etmişti.

"Bin hadi aptal. Yetişmemiz gereken bir tren var."

"Tren mi?"

"Bin hadi." Bana söyleneni yapıp arka koltuğa yerleştiğimde yine nereye sürüklendiğimi merak ettim. Tanrı'nın hiç şakası yoktu.

***

Eski bir tren rayının hemen yanında saçma sapan bir bar tezgahı vardı. Hem de açık havada ama bunu tabi ki böyle bir yerde yadırgamamış, aksine içmeye başlamıştık.

" Ee? Lay'den ne haber?"

" Aslında buranın yöneticileri içi çalışıyormuş. Bir nevi gizli görev."

Sikeyim, gerçekten yöneticiler var mıydı yani? İçten içe şaşırsam da mimiklerim tepki gösteremiyordu. O an söyleyebildiğim tek şey, " Zaten hep onun melek gibi bir şey olduğunu hissetmiştim," oldu. Öyleydi de zaten. Ona baktığında yüzünde istemsiz bir gülümseme oluşurdu insanın. Huzur verici bir yanı vardı fakat ben bunun yalnızca görünüşü ve yaydığı auradan kaynaklı olduğunu düşünürdüm. Meğer gerçekten yöneticiler varmış ve Lay'de onlardan biriymiş. Bilseydim eğer, en başında kaderin oyunlarına maruz kalmak yerine Lay ile daha yakın olur ve sonrasında "Bizim işe de bir el atıversene?" derdim. Belki de en kötü Freddy'i kurtarmak için kendimi feda ederdim ama bu en son seçenekti.

"Kimliği ortaya çıktığı için onu gizli görev ekibinden aldılar."

" Ekipten mi aldılar? Nereye gidecek şimdi?"

"Bilmiyorum, yöneticiler nereye gönderirse."

Sohbetimizin ortasında geceyi yaklaşan trenin ışıkları aydınlatmıştı. Baek ve Chanyeol ayaklandığında bekledikleri trenin bu olduğunu anlamak zor olmadı.

" Yani kampın işi tamamen bitti mi?" Trene doğru onlarla birlikte ilerlerken sordum.

"Evet. Lay'in orayı yasadışı bir şekilde işlettiği ortaya çıktı. Hem de B.Y'nin arazisi üstünde. Peki sen şimdi ne yapacaksın?"

Güzel soruydu. Cidden, ne yapacaktım?

" Bilmiyorum. Önce kampa dönüp Kai'yi beklemeye kararlıydım ama bundan sonra sanırım bakacağım."

"Bakacak mısın?"

" Ne?"

Cebinden yeni bir sigara çıkartıp yaktığında söylemek istediği asıl şeyi duymak içi bekledim.

"Dinle. Sana bunu anlatmak istemiyordum. Lay'e göre tüm o Mesih karmaşasının ortasında Kai yöneticilerden biriyle konuşmayı başarmış ve dosyasını kontrol etmelerini istemiş. Bu sana inanılmaz gelecek ama gerçekten bir tür hata olduğu ortaya çıkmış. Anlaşılan o ki onu geri göndereceklermiş."

"N-nereye?"

"Hayata."

Sessiz kaldım. İçimde bir yerlerde yangın vardı ama konuşursam geçmeyeceğini, ağlarsam sönmeyeceğini biliyordum. Mutlu olacak bir şeyler bulmalıydım kendime. Farkında olmadan başa dönmüştük. Tekrar hayata dönecekti. Kendine yakın hissettiği bir erkeğe benden bahsedecekti. Hiç şansımız olmadığını dile getirecek ona. Sanki benmişim gibi sevişecek daha niceleriyle.

" Hey, Sehun.. Bu iyi bir şey tamam mı? Dönmek istiyordu."

" Ah, evet evet. Yani... Hep istediği şey buydu, bu yüzden..."

Cebinden arabasının anahtarını çıkartıp elime bıraktığında duraksadım.

" Ona iyi bak."

Nereden çıktığını bilmediğim bir görevli düdüğünü çaldığında trenin kalkış zamanının geldiğini anladım. Baekhyun kucağındaki Freddy'i indirdiğinde kollarını bana uzatmıştı. Sıkıca sarıldım.

"Güle güle Baekhyun." Söylediğimde beden dilini kullanarak samimi bir şekilde veda etmiş, trene binerek Chanyeol ile vedalaşabilmemiz için bizi yalnız bırakmıştı. Chanyeol ile birbirimizi saçma bir şekilde bulmuş, saçma diyaloglara girmiş ve bir o kadar saçma yollarda yan yana ilerlemiştik. Aramızda garip bir bağ vardı. Bu bağ, hem Chanyeol'ün hem de benim gözlerimi dolduracak kadar büyüktü. Bunu şimdi farkediyordum.

"Buraya gel." Beni kendine çektiğinde uzun süre sıkı sıkı birbirimize sarıldık. İntihar edenlerin dünyasında bir daha onun gibi bir arkadaşa sahip olamayacağımdan emindim.

"Sonra görüşürüz dostum. Ayrıca bu paketi aileme vermeyi de unutma." Elime kese kağıdı ile kaplanmış bir paket verdiğinde trende, Baekhyun'un yanında yerini almıştı. Tren'in arkasından öylece bakarken Baekhyun el sallıyor, Chanyeol ise hareket çekiyordu. Karşılık olarak el sallamayı tercih ettim ve tren gözden kaybolana kadar da eylemime devam ettim.

Kuzey kutbuna ya da Baekhyun'un doğduğu yer her neresiyse oraya gittiler. Onun ailesi ile tanışmak boğazdan şarkı söylemeyi, testere ve diğer garip enstrümanları çalmayı öğrenmek istiyormuş. Bence müziğe geri dönmesi iyi oldu. En azından birisi mutluydu. Ta en başından beri.

***

Chanyeol'un arabası ile sabaha karşı yola çıktığımda düşündüm. Üstelik fonda Canyeol'ün ölmeden önce çıkardığı efsane kötü albümü dinlerken yaptım. Belki de Chanyeol haklıydı. Belki de birlikte olma şansımın hiç olmadığı birine aşık olmuştum ama Kai için mutluydum. Umarım vizesindeki hatayı düzeltmişlerdir. Bana hemen geri döneceğini söylemişti ama Chanyeol'ün bilgeliğine dayanacak olursak eğer, birisi hemen döneceğim dediğinde asla dönmüyormuş. O yüzden bilmiyorum. Bir yolunu bulacağım. Bulmalıydım. 

Geri dönüş yolunda ilerlerken bir tren geçidinin daha önüne denk gelmiştim. Trenin geçmesini beklerken Chanyeol'ün bir diğer şarkısını dinlemek için radyoyu elime almıştım. Radyonun içinden kaseti çıkardığımda her zaman olduğu gibi elimden öylece kayıp gitmişti. Ne olduğunu anlamamıştım. Chanyeol'den geriye iki kaset ve bir de altımdaki külüstür kalmıştı. Elimi koltuğun altına soktuğumda değil kaset, temas ettiğim bir zemin bile yoktu. Ne yani? Chanyeol'ün zırvaladığı kara delik olayı da mı gerçekti ? Merak duygusu içimde yeşerirken belki de hayatımın en büyük hatasını yapmıştım. Çünkü burada gerçekten bir kara delik vardı ve beni içine çekmişti. Chanyeol'ün düşürdüğüm gözlükleri ve daha nicesi buradaydı. 

wristcutters: a love storyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin