9.Bölüm - Nil'in Evi

En başından başla
                                    

"Sevdiğim herkes derken?" diye sordum, sustu. Birkaç dakika bekledim herhangi bir cevap vermedi. Bu cümle içime oturmuştu ve sürekli beynimde yankılanıp duruyordu.

Demek ki sevdiği ya da unutamadığı biri vardı. Kimsenin ne evinde ne de kalbinde kalabalık yapmak bana yakışmazdı. Elimdeki bardağı sehpanın üzerine bıraktım. Duygularıma gem vurarak ayağa kalktım. "Ben rahatsızlık verdim." diyerek kapıya doğru ilerledim.

Hemen o da kalktı tekli koltuktan ve hızla yanıma geldi. "Daha yeni geldin, yeni girdin dünyama. Hemen çekip gitmek, yakışıyor mu sana?"

Bana ilk kez sen diye hitap etmişti acaba ağzından mı kaçırmıştı yoksa bana bir mesaj mı veriyordu?

Elimden tuttu. Elleri titriyordu, üzüntüden ya da korkudan. "Kalmanı istiyorum. Kalmanı ve beni acılarımla baş başa bırakmamanı..."

Erkeklere güvenmeyen birinin güvenini kazanmak için mücadele edebilirim ama bir başkasını seven biri için kılımı bile kıpırdatmam.

Hala nemli olan gözlerinin içine dikkatlice baktım. "Ben ne kimsenin evinde ne de kalbinde kalabalık yapmayı sevmem."

O an gözünden bir damla daha düştü yanağına. Elini elimden çekip gözyaşını sildi. "Bilmeni isterim ki bu eve girebilen ilk erkek sensin."

Bana sen diye hitap etmesi tesadüf değildi. Aramızdaki mesafeleri kaldırmak istiyordu. İçimi yakan sıcacık bakışlarından bunu anlatmıştım. Bu kez el sıkışmak için uzattı elini. "Tekrar görüşmek üzere." dedi titreyen sesiyle.

Elini sıktım, bakışları kadar sıcaktı elleri. "Sen beni görmek iste yeter ki, ben senin baktığın yere demir atar orayı sığınacak liman yaparım."

Gülümsedi. Gülerken zaten küçük olan gözleri iyice küçülmüştü. O kadar içten, o kadar tatlı bir gülüşü vardı ki bu güne kadar böyle güzel gülen birini hiç görmemiştim. Gözleri birçok kişiyle aynıydı belki ama bakışı benzersizdi. Hele o muhteşem gülüşü de eklenince yüzüne, bakmaya bile kıyılamayacak bir doğa harikası oluşmuştu karşımda.

"Hoşça kal." diyerek kapıdan çıktım. Ayakkabımı giyip merdivenden inerken, "Hoşça kalacağımdan emin olabilirsin." diye seslendi arkamdan. Dönüp baktım gülümsemesi hala kaybolmamıştı. Onu mutlu etmeyi başarmıştım ve bu beni çok sevindirmişti.

Merdivenden inip dış kapıyı açtım. Tam dışarıya adımımı atacaktım ki havadan bana doğru futbol topu geldiğini fark ettim. Topu göğsümde yumuşattım ve dizimde sektirerek dışarı çıktım. Topu yere bırakıp üzerine ayağımı koydum. Kafamı kaldırıp baktım 11 - 13 yaşlarında çocuklar dörterli maç yapıyorlardı.

"Ben de size katılabilir miyim?" diye sordum.

"Olur ama sen bizdensin." dedi tombul kırmızı yanaklı çocuk.

"Neden sizden oluyormuş? Siz zaten güçlüsünüz bizden olsun." dedi sinirli bir şekilde kısa boylu zayıf çocuk.

"O zaman ilk yarı sizden ikinci yarı onlardan olurum." dedim zayıf çocuğa. Topu ayağımla sürerek iki kalenin ortasına getirdim. Herkes kendi sahasına geçmişti. Topu zayıf çocuğa atarak maçı başlattım. O da karşısına çıkan rakibine çalım atmaya başladı. Çocuk güzel oynuyordu iki kişiyi geçtikten sonra bana pasladı topu. Ben de kaleye yakın olduğumdan gerindim ve şutumu çektim. Kaleci topu kurtarmak bir yana topun sert geldiğini görünce kaleden çekildi ve gol oldu. Tabi bu gole pek sevinmedim ben.

O an bir alkış sesi duydum kafamı kaldırıp baktığımda Rüya'nın balkonda durmuş beni alkışladığını gördüm. Demek ki sesimi duyup balkona çıkmıştı. Ardından alkışlamayı bırakıp ellerini çenesinin altına dayadı ve bizi izlemeye başladı. Beni izlediğini görünce motivasyonum arttı bir anda. Çocuklarla oynadığımı unutup profesyonel bir futbolcu gibi davranmaya başladım. "Mavi tişörtlü sen defansta dur, kıvırcık sen orta sahadasın, yeşil ayakkabılı sen benimle birlikte ileri çıkacaksın, kaleci sen de kaleni iyi koru." dedim bizim takıma bir kaptan edasıyla.

Rakip takım santra yaparak oyunu başlattı. Ben hemen pres yaparak topu çaldım ve yeşil ayakkabılı zayıf çocuğa pas attım. O da tekrar bana attı ve rakip defansın arkasına kaçtı. Ben de şık bir orta yaparak topu havadan ona doğru attım. O da kafa atarak şut çekti kaleye fakat kaleci eliyle yumrukladı topu. Topu kapan rakip takımın tombul oyuncusu hızlı bir şekilde orta yapmak istedi takım arkadaşına, fakat topa yamuk vurunca top hızlı bir şekilde bakkala isabet ederek camları indirdi.

Bir süre sonra bakkalcı bir elinde top diğerinde bıçakla kapıya çıktı. Pala bıyıklı hafiften göbekli ve seyrek saçlıydı. "Ben size demedim mi burada top oynamayın diye? Keseyim mi lan topunuzu? He?" diyerek bağırdı avazı çıktığı kadar.

Hızla yanına gittim adamın. "Kusura bakma abi yanlışlıkla oldu. Kırılan camı taktırırız sorun değil." diyerek özür diledim yumuşak bir ses tonuyla.

Sözlerime hiç aldırış etmeden kaşlarını çatarak çocuklara baktı. "Kim kırdıysa camı çabuk buraya gelsin. Siz laftan anlamıyorsunuz, şimdi gösteririm ben size." Bağırdığı yetmiyormuş gibi parmağını da sallıyor ve torunu yaşındaki çocukları tehdit ediyordu. Bir anda öfkelendim. Yaşıtım olsa yumruğu çoktan yemişti benden ama kendimden büyük birine el kaldırmazdım. Yine de çocuklar için bir şeyler yapmalıydım.

Adama yaklaşarak, "Ben kırdım camı. Ne olacak?" diyerek sesimi yükselttim. Benden böyle bir tepki beklemiyordu sanırım. Önce şaşırdı sonra geriye doğru bir adım attı.

"Kardeşim burası top sahası mı? Neden burada oynuyorsunuz?" Bu kez yumuşak ve kibardı adamın ses tonu. Az da olsa korkmuştu benden.

"Çocuklara top oynayacakları arsa mı bıraktınız? Her yere binalar diktiniz. Nerede oynayacaklar, stadyumda mı?"

"Orası beni ilgilendirmez, nerede oynarlarsa oynasınlar ben sokağımda top oynatmam." Adamın bu sözleri üzerine sinirim daha da arttı. Yakasından tutup ittim adamı, cipslerin olduğu standa çarptı. Yumruğumu sıkıp üzerine yürüdüm, kaçarak yazar kasanın arkasına geçti.

"Bu çocuklar burada oynayacaklar. Eğer onlara karışırsan yaşına başına bakmam gebertirim seni, bu dükkanı da başına yıkarım." Hızlı hızlı nefes alıp veriyor korkudan konuşamıyordu bile.

Elimi arka cebime uzatıp cüzdanımı çıkardım. İçinden 200 TL aldım ve buruşturup adamın suratına fırlattım. "Bununla camını taktıracaksın artan parayla da çocuklar gazoz açacaksın. Tamam mı?" Evet anlamında kafasını aşağı yukarı salladı.

Dışarı çıktım. "Çocuklar gelin, bakkal amcanız size gazoz ısmarlayacak."

Çocuklar sevinçle bakkala doluştular. Gazozlarını alıp içerlerken ben dışarı çıkıp oradan uzaklaştım.

Biraz yürümek iyi gelmişti. Eve geldiğimde sakinleşmiştim. Kapıyı çaldım ama açan olmadı. Kimse yoktu evde.

'Nereye gitmiş olabilirler ki?' diye düşünürken ben Nil seslendi karşı evin penceresinden, "Selçuk sizinkiler markete kadar gittiler. İstersen bize gel."

O sıcakta dışarıda durulmazdı. Karşı eve gittim. Nil karşıladı beni kapıda, siyah beyaz badi ve kısacık pembe şortuyla. "Hoş geldin." diyerek beni içeri aldı. "Kusura bakma bu kıyafetlerle çıktım karşına ama malum hava çok sıcak."

"Sorun değil." dedim zaten ne giydiği ya da ne çıkardığı beni çok fazla ilgilendirmiyordu.

Salon oldukça şık tasarlanmıştı. Beyaz koltukların ortasında beyaz kenarlı kahverengi sehpa, sehpanın altında kahverengi yuvarlak çizgili küçük bir halı vardı. Duvarlarda soyut resimli tablolar vardı ve duvarların diplerinde bitkiler vardı saksı içerisinde.

"Rahatına bak evde kimse yok. Babam şirkette." dedikten sonra odadan ayrıldı. Ben de koltuğa oturdum. Bir kaç dakika sonra elinde iki şişe şarapla döndü Nil. "Kırmızı mı beyaz mı?"

"Teşekkürler alkol kullanmıyorum."

"Hadi ya, gerçekten mi?" Çok şaşırdığı belli oluyordu surat ifadesinden.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 03, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Mavi GözyaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin