E.P. / 1.Bölüm: "Felaket Yağmurunda Ruhu Islananlar"

2.3K 377 497
                                    

**Müziği açın ve derin bir nefes alın, satırlarıma, benim dünyama hoş geldiniz... ^^ **

-EKSİK PARE- 


♫ Pink Floyd - Wish You Were Here ♫


1.BÖLÜM: "Felaket Yağmurunda Ruhu Islananlar"

"Öyle anlar vardır ki; tıpkı toprağın ıslaklığıyla yağmurun hatırlandığı gibi kendini en ücra köşemizde belli eder, hissettirir. O felaket yağmuru geçmişti üzerimden lakin ruhum hâlâ ıslaktı."

( - Deniz Tanrıverdi - )

●●● 

Hayatımızda birçok şeyi 'mecburiyet' kavramına sığınarak yaptık, yapmak zorunda bırakıldık. Kimimiz sığındı, kimimiz de altında ezildi. Çoğu kez bizi ezip geçen kavram şu anki durumumu açıklıyordu belki de. Burada olmaya ve biraz sonra kaderimde yazılmış anları yaşamaya mecburdum. 'Neden?' sorusunun yanıtına 'Mecburum.' desem de içimden; hâlâ bir serinlik, rahatlama konuklamamıştı benliğime.

Sahi, mecbur muydum?

Peki ya siz?

Bugüne kadar 'mecburum' dediğiniz durumlarda gerçekten de mecbur muydunuz? Bir kelimenin arkasına sığınarak etrafınızdakilere haykırmak kolay olanıydı. Kendinle baş başa kaldığında, işte o zaman her şey soyunurdu ve çırılçıplak kalırdı. Sığınılan duvarlar yıkılır ve asıl acı gerçek üzerine örtünürdü. Mecburiyetin olduğu perdede, acı son kaçınılmazdı.

Kulaklığımda can bulup kulaklarımda yankılanan şarkının mısralarını dudaklarıma bahşettim. Şu an içinde bulunduğum konuma o kadar çok uyuyordu ki, adeta haykırmak istedim.

"Dursun zaman!" Durmadı.

Oysa zaman dursaydı, yelkovan akrebini kovalamayı bıraksaydı; etrafımdaki insanların o telaşlı ilerleyişi dursa ve hepsi bir anlığına bu sahnenin figüranı olsaydı... Yaralarım belki de bu denli kanamazdı, henüz kabuk tutmadan daha da derin soyulmazlardı. Ne var ki bunların hiçbiri olmadı. Saniyeler hızla ilerledi, dakikalar büyüdü, yelkovan akrebine kavuşmak ümidiyle yana yakıla onun peşinden sürüklendi.

Ayaklarımı yere sürterek binanın giriş kapısına yönelmek için zar zor ilk adımı attım. İçeriye girmeden önce gözlerim artık aşina olduğum tabelanın önünde yine oyalandı.

Emniyet Müdürlüğü...

Aynı telaş, aniden baş gösteren ağız kuruluğu, ani bir kalp ağrısı, buğulanmaya başlayan gözler, her an geri dönmeye hazır bacaklarım... Derin bir nefes alıp istediğimi kısa sürede elde etmeyi ve bu kâbustan uyanmayı diledim.

İçeriye girer girmez aceleyle etrafta bana yardımcı olabilecek bir çehre aramaya koyuldum. Aynı anda göz göze gelmiştik. Polis memurunun ifadesinden beni artık tanıdığı aşikârdı. Benim bıkkın diyebileceğim bir ifadeyle baktı. Adımlarımı onun yanına çevirdim. Başını onaylamaz bir şekilde salladı. Onun bir şey demesine izin vermeden konuya girdim.

"Evet, yine geldim. Doktorum size gerekli açıklamayı göndermiş sanırım. Babam da Hakan Müdür ile konuşmuş. Sanırım bu son kez buraya gelişim olacak." En azından tek temennim bu.

"Pekâlâ, ben size yardımcı olabilecek arkadaşın yanına götüreyim." Başımı salladım hafifçe.

Polis memuru önümde ilerlerken ben de arkasında onu takip ediyordum. Bir taraftan da stresimi azaltmak istercesine, her ne kadar aşina olsam da, geçtiğimiz koridorları inceliyordum. Tabana yakın kısmı koyu lacivertle can bulmuş ve kalan üst kısmının beyazla oluşturmuş olduğu uyuma aracı olan duvarları inceledim. Az ileride ışıltılı, görkemli bir polis rozeti sembolü gözüme ilişti. Buradaki sadeliği silip tüm gözleri üzerine çekecek cinstendi. Özenle yapılmış olduğu belliydi. Rozeti oluşturan çizgiler öyle keskin, renkler öyle canlıydı ki... İnsanın içini bir ürperti sarıyor, ardından yerini hayranlığa bırakıyordu.

EKSİK PAREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin