SAFİR 15. BÖLÜM | Cennet

Start from the beginning
                                    

Alnına düşen kumral tutamlarını geriye atarak, parmaklarımın hasretine kısa süreli de olsa son verdim. Ona has baharatlı kokusu, oksijen gibi havada yayılırken, nefeslerimi çoğalttım. Sıcaklığını hissetmek için yanıp tutuşurken, canını yakmamak adına kontrollü olmaya çalışıyordum. Bu kadarı bile yeterdi. Onunla aynı havayı solusam, nefeslerine ortak olsam bile yeterdi.

Parmaklarımı saçlarından çekerken, bir damla yaş yanaklarımdan süzülmeye başladı. Ama ağlamak istemiyordum, aklım bulansın, anılar zihnime üşüşsün, şu anki huzuruma gölge düşürecek tek bir şey olsun istemiyordum. Sadece onunla dolmak istiyordum.

Gözlerimi kapatarak gözyaşlarımı geri gönderdim ama bir kaç ılık tane çoktan yanaklarımı arşınlamıştı.

Lacivert'in sıcaklığına yakın, ona ait bir köşede sessizce ağlamamaya çalışıyordum ancak günlerdir kapkara bir girdaba çekildiğim gerçeği istem dışı sarsılmama neden oluyordu.

Derin bir iç çektikten sonra, yanaklarımda hissettiğim sıcaklıkla kalbim atmayı durdurdu.

Pürüzsüz teni yanaklarımdaki yaşlarda hissettim. Acılarımı parmak izleriyle temizliyordu. Sonra nefesimi kesen kadife sesi beni gizli cennetimize taşıdı.

"Deirdre... " diye fısıldadı yorgun sesi.

"Ağlama..."

Cennetin nasıl bir yer olduğunu merak ederken, aklımıza hiç sesinin nasıl olduğu gelir mi? Oradaki sonsuz güzelliği düşlerken, etrafımızdan geçen nehirlerin akış sesini, kuşların şarkısını ya da havanın tatlı uğultusunu düşlediğimiz olur mu?

Benim tüm bunları düşlememe gerek kalmamıştı. Çünkü, öyle özel, öyle tarifsiz bir hediye bahşedilmişti ki bana, cennetin sesi bir kez daha kulaklarıma dolmuştu. Cehenneme hapsolduğumu, artık kaçışımın olmadığını düşündüğüm asır uzunluğundaki saatler sonunda gerçek bir nefese karışan sesi yaşamım için gerekli olan havayı mümkün kılmıştı.

Benim adım, Beren değildi artık. Deirdre'ydi. Yaralı dudaklarından dökülen o isim tek gerçeğim olmuştu.

Göğsüme dolan hıçkırıkların istilasının uzak olmadığını tahmin ederek uzağa kaçmaya çalıştım ama hala sapasağlam olmayı başaran refleksleriyle kolunu belime dolayarak beni kendine çekti. Kokusu buram buram hücrelerimi çevrelediğinde taze bir nefes alarak huzurun kollarına teslim ettim kendimi. Gözlerimden amansızca süzülen yaşlara ince parmakları değdiğinde, o an ne yaparsam yapayım şükürlerim az gelecekti. Bana tekrar dokunuyor oluşu, cehennemden yara almadan çıkmayı başarmak gibiydi. Gözyaşlarımın ılık akıntısını engellemeye çalışması, varlığını sevinçle haykıran bir göstergeydi adeta.

"Ağlama Deirdre." diye fısıldadı tekrar kısık sesiyle. Beni saracak kadar güçlü olmasına şaşırmakla beraber teninden yükselen ateş bedenimi yakıyor olsa da geri çekilmedim. Sıcaklığı normal değildi...

"James..."dedim telaşla.

"Yanıyorsun! Yardım çağırmama izin ver." Kollarından sıyrılmaya çalışsam da beni bırakmadı.

"Şşşttt..." dedi mırlar gibi. Sesindeki sakinlik ve ahenk hayretle ona dönmeme neden oldu.

Gözlerini kısmış bir halde bana bakıyordu. Aradan sızan mavi yansımam ve yüzündeki o tatlı ifade her şeyi bir kenara bırakıp ona sarılmam için fısıldasa da kaşlarımı çatarak ona bakmaya devam ettim.

"Bu şekilde hiçbir yere gidemezsin" dedi ve gözlerini tamamen açarak açık bir uyarı gönderdi.

Ağzım açık bir şekilde ona bakarak hayretle kafa salladım. "Ja-mes" derken neredeyse kekeliyordum.

Lacivert  - Safir - AmberWhere stories live. Discover now