Giriş

96.3K 1.4K 257
                                    




  Giriş


M.Ö. 750

Zifirikaranlık gecede yarılan bulutların arasından atmosfere düşen her bir yıldırımın kulak deşen sesi, büyük ateş topları atan hantal mekanik aletin sesine, yay gıcırdamalarını andıran bu tiz ses ise havada asılı kalan mızrak ve kılıç seslerine karışıyordu. Bir tekerlek büyüklüğündeki bu alevden gülleler evlerin üçgen çatılarını, ağaçları, tarlaları, küçük köyün her karesini ateşe vererek; hızlı dağılan bir hastalık gibi öbek öbek her sokağa yayılmıştı.
Saldırı sadece üç saat sürmesine rağmen kasaba yerle bir edilmiş, fakir halk perişan olmuştu.  İnsanların çoğu yaralanmış, bir kısmı feci biçimlerde öldürülmüştü. Besili ve en az sahipleri kadar siyah atlar bu hengame içinde koşuşturan insanların önlerinde barikat kurarak ve kimi köşede onları yönlendiren bir çoban gibi liderlik ederek meydana topladılar.
Gök gürültüleri dinmiş, gökyüzü pes etmiş gibi yağmur bulutlarını geri çekiyorken iri damlalar minik çiselemelere bırakmıştı sırasını. İnsanlar soluk soluğaydı. İnsanlar kan ve ter kokuyordu. İnsanlar korkuyordu.
Her aile kendi çocuklarına sarılmış olacakları bekliyordu artık. Yırtılmış ve çamura bulanmış kıyafetleri bedenlerinde sakladıkları dehşeti kapatamıyordu. Hayatlarında ilk kez üstün ırkı görüyorlardı. Ve üstün ırk onlara barış getirmemişti. Mutluluk getirmemişti.

Bir kadın hıçkırıklarını dizginlemek için kan damlayan uzun ve berelenmiş parmaklarını dudaklarına götürdü.  Küçük bir kızken büyükbabasının kendisinin saçlarını okşayarak tandır başında anlattığı efsaneyi hala hatırlıyordu.
Yüzyıllar önce iki ayrı ırk yaratılmış ve dünya parçalanarak sınırlar çizilmişti. Kendi dünyasını biliyordu; kendi dünyasında kişilere insan diyorlardı. Hepsi birer insandı. Özel yetenekleri akılları, eğer yeterince iyi çapa yapabiliyorlar veya beyaz gelincikten pamuk, günebakandan çekirdek çıkarabiliyorlarsa elleriydi. Oysa üstün ırk bambaşkaydı. Onlar, insanlardan kat ve kat daha güzel ve yakışıklılardı. İnsanların asla açıklayamayacağı veya sahip olamayacağı mistik güçleri bedenlerinde barındırıyorlardı. Dedesi üstün ırkın bir gün kendilerine ait bölümden taşıp, insanların surlarını aşarak kapılarına dayanacağını söylerken bunun kendi dünyaları için iyiye işaret olacağını ve gelenlerin kendilerine huzur ve sağlık getireceklerini söylemişti. Mistik bilimlerini elbet dünyanın geri kalanıyla da paylaşacaklar, refah tüm dünyaya dolacak demişti. Kadın gözünde biriken yaşı hızla silerken büyükbabasının kandırıldığının canlı tanığıydı çünkü etraf huzur ve refah dolu falan değildi. 
Etraf kan revan içindeydi.
Etraf çürük et kokuyordu.
Etraf leş kokuyordu.
İnsan leşi...
Ellerindeki devasa kalkanlar, gökyüzünü ele geçirmiş grifonları, alev gülleleri, kırbaç ve kılıçlarıyla bu insanlar huzur taşımıyorlardı.  Heybetli kara atlardan birinin üstünde duran siyah zırhlı genç adamdan, cüssesine uygun gür bir ses duyuldu.

"Aç."

Yanmış insan etinin mide burkan kokusu, ahşap barakalardan çıkan duman buğusuyla bulanmıştı. Yer kabuğu, köylüleri daha da büyük felaketlere sürüklemek istercesine sarsılmaya başlamıştı bir an da. İnsanlar birbirlerine tutunmuş, gözlerinin önünde meydana gelecekleri çaresizce izliyorlarken altlarındaki çamura bulanmış toprak koca bir kara delik tarafından emilmişcesine içine çöktü. Göçüğün kenarlarında kalanlar panikle kaçışırken, toprak ana birkaçını da beraberinde yutmuştu. Aynı uğursuz adamın sesi gürledi yine meydanda.
"Çocuklarını atın."

İnleyenlerin boğuk nidaları atmosferde iç içe girerken yaygaralar koparan anneler, mücadele içine giren babalar; hepsi faydasızdı. Bu sırada bir berduş, karalara bürünmüş lordun önüne attı aciz bedenini. At öyle büyüktü ki, adam ezilmemek için can havliyle geriye yalpaladı fakat durmadı. Kadın bu serseriyi tanıyordu; köylerinin kamberiydi bu cılız siyahi adam. Afrika denilen, balta girmemiş ormanlardan ve güneşin alnından kopup gelmiş bir bedeviydi. Hiçbiri zenci adamın dilini bilmez anlamazlardı, kimileri onun çok bilge olduğunu söyler kimileri deli bir berduştan başka bir şey olmadığını savunurdu. 
Kara lord, devasa bir küçümsemeyle tiksinen bakışlarını sefil giyimli hırpani adam üzerinde dolaştırırken, kimsenin adını dahi bilmediği güneyli ilk kez tek kelime etmişti.

"Admetus!"

Tüm halk sessizce dinlerken, hükümdarın savaşçıları afallayarak bu manzarayı seyre koyuldular. Bir göçebe diyarlarının kralını tanıyor ve ona ismiyle hitap etmeye cüret ediyordu.

"Admetus! Hemen durmanı emrediyorlar!"

Admetus'un başını koruyan çelik kaskından taşan alaycı bir kahkaha attırmıştı bu sözler yalnızca. Atının üstündeyken, eğerleri biraz gevşetip berduşa eğildi.

"Onlar kimmiş de Seregun kralı yüce ve kutsal Admetus'a emir veriyorlarmış?"

Kral ve savaşçılar bu alaycı sözlerle eğlenirken göçebenin sözleri boğuk kahkahaları bir bıçak gibi kesmiş ve sözlerden sonra gök doğruluğunu kanıtlarcasına saatler sonra ilk kez gürlemişti.

"Tanrılar!"

Admetus  huysuzlanan atının kontrolünü  bir kırbaç darbesiyle  eline alırken, kendisine çevrilen askerlerinin şüpheyle kıvranan bakışlarıyla göz göze geldi. Bir isyana mahal veremezdi, paniklemesiyle sesi biraz daha sertleşirken yükselen bedeniyle hırçınca bağırdı.

"Tüm insanları çukurlara atın! Hepsini gömün! Geriye bir tane insan bırakmayacaksınız! Yalancı deliyi de yakın!"

Atını şahlandırırken kılıcını kınından çıkarıp göğe kaldırdı.

"Bakalım Tanrılarımız onu koruyabilecekler miymiş!"

İki metre boylarındaki iri adamlar, miğferlerinin arkasına sakladıkları parlak yüzleriyle berduşun kollarına girerek saman balyalarıyla çevrili bir daireye sürüklemeye başlamışlarken, berduşun sesi son kez kasabada bulunan iki ırkında kulaklarında çınladı.

"Aşağılık diyerek yok ettiğin bu masum çocuklar gibi bir oğul verecek karın sana ve şimdi eziyet ettiğin bu ırktan birine onu affetmesi için muhtaç olacak! O, yaptığın tüm pisliklerinin bedelini ödeyecek! Oğlun Admetus! Dünyana gelecek tek çocuğun! Oğlun senin kanının lanetiyle lanetlendi!"






Not: Şarkımız girişimize eşlik etmek için değil hikayemizin ismi gibi, kalıplaşmış şarkısı belirtmek için paylaşılmıştır.  Sizce de enfes değil mi, böyle bir şarkı... Sözler, samimiyet, vurgular...

Mimoza Çiçeğimin KatiliWhere stories live. Discover now